İÇİNDEKİLER

İÇERİKLER

7 Mart 2018 Çarşamba

(40) Hamdi Bozbağ

-geçtiğimiz ekim ayında 
yitirdiğimiz halit suphi güvenç dostum anısına-


yıllarca yan yana yaşadığımız ve yan yana büyüdüğümüz arkadaşlarımızı yitirmiştik.

bazılarıyla beraber ne kadar çok defalar kurallarını çiğnemiştik okulun.

hatta yatılının.

fındık bahçelerinde kimler kimlerle sigara içmedi ki?

gizli gizli.

bira da içtik, rakıya bile alışmıştık.

otuz beşlik

yetmişlik

***

ah o otuz beş mısra yok mu?

otuz beşe üç kala hatta beş kala...

göçen dostlarımız da olmuştu.

kimi sevdiği kadını yeni bulmuştu oysa.

kiminin bebeği daha anne bile dememişti.

en güzel zamanındaydı yani.

dante bizi aldatmıştı hocam.

***

mutlaka beraber "firar" ettiğimiz geceler olmuştu.

bazen savunma isterdi "idare", ben yazmamıştım birinde mesela.

"uzaklaştırma" cezası alanlar ellerinde valizler geri dönerken yardıma koşulurdu girişte.

sanki cezaevi çıkışı, mağrurca.

geçmiş olsun der gibi.

her birimiz birer tatar ramazandık mübarek.

her ne kadar içeride tartıştığımız hatta burunlarımızı kanatıncaya kadar kavga bile ettiğimiz günler olduysa da, gece yarısı yatakhaneye geri dönerken "pencere" açmışızdır birbirimize.

yalan mı?

***

ve biz birbirimizin belki de en çok 15 gibi yaşlarını hatırlıyoruz.

şimdi kalan sağlarımız 40'lı yaşlara geldi.

ve belki de görmediklerimiz var, 94 haziranındaki mezuniyet etkinliklerinden beri.

son aylarda hüzün kapımızı çalmıştı,

çiller meşhur kararlarını açıklamıştı, resimler çektiriliyordu.

adres ve telefonlarımızı birbirimize yazdırıyorduk, ekonomik kriz kapıdaydı.

sigaraya büyük zam gelmişti.

hatıra defterleri yazılır olmuştu.

çok geç fark ettik taşın sert olduğunu

vurma yüzüme şair

lütfen vurma yüzüme deli mısraları.

***

tamam haklısın insanı soğuk meğer üşütürmüş.

sıcak terletir,

rüzgar uçurur,

ayrılık ağlatır,

yıllar soldurur,

su boğar,

ateş yakarmış da

her doğan günün bir dert olduğunu, insan bu yaşa gelince anlarmış. anladık.

bizim köyde her cenazede yağmur çiselerdi.

son görevler ifa edilir, yudumlanan çay bardaklarında eller ısıtılırdı. ağustos bile olsa.

tarancı hesabı tutturmuş muydu sanki?

kırk altısında bırakıp gidivermişti şu dünyayı.

tarancı deyince taranoğlu özer aklıma düşer.

biz otuz beş senede kaç ömür yemiştik oysa.

kimimiz hiroşima'da saçları tutuşan kız çocuğu için, kimimiz bir doğu türkistan çadırında dökülen gözyaşları için lime lime etmiştik yüreğimizi.

***

ölüm de bir gerçek.

bunu bilmezden gelmek çare değil elbet.

ancak gene de ne kadar zor öylesine haberler almak.

ve ne mümkün?

hayalimizde genç yüzleri olan dostlara ölümü yakıştırmak?

***

bütün bunlar rüya olsa,

hbal'ye dönsek, kriz bitmemiş olsa,

sabırsızlansak diplomayı almak için...



indirmek için tıklayınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder