28 Ocak 2021 Perşembe

44. Adjectives 2 April 29th

ADJECTIVES 2

 

1-heavy armor

heavy metal

heavy tank

heavy people

heavy snow

heavy breakfast

16 Ocak 2021 Cumartesi

Metin Bora'nın Korku Metninden Yola Çıkarak Umudun Mümkünlüğü

Tanıl Bora’nın Korku isimli metninde yazılanlardan yola çıkarak, günümüzde halen etkisi süregelen Covid-19 salgınının insanlar üzerindeki etkisini geç ve eksik alınan önlemler gidişatında insanlara evde kalınması gerektiği söylendi. Fakat bir kısım evsiz, günlük çalışma halinde geçimini sürdürürken bu insanların kendisini eve kapatması sağlanmayan imkanlar doğrultusunda çok mümkün değildi. Korku etrafı sarmıştı, dışarıya çıkmak zorunda olan bu insanların korkusu ne olacaktı? Metin Bora’nın yazdığı gibi korkmaktan doğan bir korku eksikliği vardı. Bir kısım büyük korku içindeyken bir kısım değildi. Büyük korku içinde olan insanların geçmişinde yaşadığı travmatik olaylar ve daha öncesinde bu denli ciddi boyutlu olmayan gündeme gelen domuz gribi, kuş gribi vs. gibi hastalıklar tetikleyiciydi. Ya korkmayan kesim ne için korkmuyorlardı? Korkulması gereken sadece ölmek veya birini kaybetmek miydi? Korku neydi ki? Korku bir durumdan çekinme değil de içinde bulunduğumuz duruma karşı değil bu durum için geliştirdiğimiz düşüncelerimize verdiğimiz bir tepkidir. Korkularımız korktuğumuzu düşündüğümüz şey değil, kişinin düşünce dünyası ve psikolojisinden oluşmaktaydı. Korkular kişide çeşitli yollardan oluşur mesela; kişinin koşullanması yani korku koşullanmasıyla kişiye toplumsal bir karakter kazandırdığı ve kişinin kendisini farkında bile olmadan korkuya koşullandırıldığıdır. Korkuyla bağdaşan umut. Umut ve korku karşıtlardır ama birbirlerini tamalar niteliktedirler. Umut ve korku geleceğe dair belirsizlikle ve edilginlikle doğrudan ilişkilidir. Umut ve beklenti de karıştırılmamalıdır. Umut ve beklenti

12 Ocak 2021 Salı

Toplumsal Hareketler Emek ve Cinsiyet

 Herkese Merhabalar ;

  Kötü bir hayatta iyi bir yaşam mümkün mü ?

 Direniş imkanları nelerdir?...

 Öncelikle iyi nedir? Biz insanlara neyin iyi olduğunu bize dayatılan normlar aracılığıyla öğrendik .Yani bize dayatılan bir iyi ve bir karşıtı kötü var. O zaman bize dayatılan iyi kavramı bizim aradığımız hayatımız süresince varlığımızdan haz aldığımız gerçeği ile paralel düzlemde mi gidiyor, önce bunları açıklamak lazım. Hepimiz hayvanız aslında düşünen konuşan ve yemek yiyen. Biz kendimize insan diyoruz. Hayvanlardan kendimi ayırt edici özelliğimiz de düşünmek. Ama gerçekten düşünmek. Benim varlığımdan bağımsız devam eden bir toplum benli ya da bensiz zaten iyi ya da kötü bir yaşamdır. Benim içine dahil olmam iyi veya kötü koşullarını değiştirmez. Sadece yaşadığım süre zarfından yas tutulan biri olabildim mi? ya da olamadım mı ?soruları beynimde gezen polis gibi sorular sorar. Bu gerçeklikleri göz önünde tutarak iyi bir yaşam dediğimiz de aklımıza ekonomik,sosyal açıdan refah seviyesi yüksek olmakla eşdeğer olarak algılanabilir. Fakat işin aslı tam olarak öyle değildir. İyi yaşam aslında ahlaki olarak da sürdürülebilir. Kişi kendisini bu normatif durum içinde mutlu olmaya ve iyi bir yaşam sürdüğüne inandırarak yaşamanı sürdürebilir. Tam olarak bu kadar sığ mıdır? derseniz tabi ki olmamalı. İktidarın ve siyasetin de iyi bir yaşam koşullarını topluma azletmesi gereklidir. İşlevselcilik kuramında dedikleri gibi toplumun bir işleyişi vardır ve herkes tıpkı saat gibi çarkın dönmesinden sorumludur. O zaman iktidar da iyi yaşam koşullarına olanak sağlamak ile mükelleftir.

Gelelim asıl meseleye kötü bir yaşam içinde iyi bir yaşam mümkün mü? Ahlaki önemi ortadan kaldırmadan toplumsal ve siyasi koşullar perspektifinde değerlendirebiliriz. Bunun için en kritik nokta bir hayata sahip olma, hayatı yaşama duygusuna sıkı sıkıya bağlanmadır. Birey kendisini hayatta kendisini var etme ve koşulların, eşitsizlikliklerin siyasetin gibi etmenlerin ortak bir paydaya indirilip kendi ve herkes için toplu ayaklanmalar,söylemler ya da kendisini nasıl ifade etmek istiyorsa ifade etmelidir. Bir yazar düşünün. Toplumun varsaydığı gerçeklikte kötü bir hayata sahip. Bunu elini kolunu bağlayıp bekler miydi? Tabi ki hayır. Yazarak çizerek ve kelebek etkisi yaratarak iyi bir yaşamın da mümkün olduğu gerçeğini altını çize çize gösterirdi. Keza dokumacılar tiyatro metni. Soylu,aristokrat ve yoksulların tekstil işiyle hayatta kalma daha ziyade kalamama durumunu gözlerimizin önüne seriyor ve o metinde yapılan insanların kötü yaşam koşullarına rağmen iyi bir hayat sürülebilir onun da tek çıkarı vardır. Toplu hareket ve direniş . Baş karakter kendisinden soylu herkese karşı gelerek engizisyon mahkemesine çıkmayı göze alarak köylü halkın koşullarının iyileştirilmesi, sefaletin son bulması ve eşitsizliğin ortadan kalkması için çabalamış ve sonunda öldüğünde arkasından yas tutulan iyi bir yaşam sürmüş birisi olmuştur. Çünkü; istediği bir hayat vardır ve onu almak için direnmiş çabalamıştır.