30 Mayıs 2022 Pazartesi

Vitamini Şiddetinde

 

Toplumsal olarak uzunca bir süredir gazete manşetlerini süsleyen bir kavramdır şiddet... Buna rağmen de her nasılsa oldukça ilgi çeken, bir başka deyişle basın için de cazibesini kaybetmeyen bir kavram... Hal böyle olunca diğer tüm kavramların başına gelen “şiddet” kavramının da başına geliyor ve içi boşaltılıyor ya da kısıtlı bir alana hapsedilerek anlamı zayıflatılıyor. Belli bir noktadan sonra gördüğü ilgiden dolayı kimilerinin kısaca PR olarak adlandırdığımız hakla ilişkiler çalışmalarının mezesi oluyor, sosyal medyada halkın gözü önünde kalmak isteyen kimi sanatçıların duyar kasmasına alet olurken çoğunlukla da sayfa doldurmaya yarayan güçlü bir malzeme olarak güncelliğini koruyor.

Şiddet temel anlamı itibarıyla konsantrasyon veya yoğunluğu anlamını taşıyor, sözgelimi elektriğin şiddeti, yağan yağmurun şiddeti örneklerinde olduğu gibi... İnsan ilişkileri sözkonusu olduğunda ise genellikle kişilerin birbirleriyle olan iletişiminde fiziksel boyutta müdahalede bulunarak yıldırma ve zarar vermesini tanımlıyor. Bu anlamın sadece kişiler arasındaki fiziksel anlamda zarar verici davranışla sınırlanmış olması ise sorunun bir anlamda gerektiği ölçüde kapsamlı olarak ele alınamamasına ve devamlı bir hal almasına zemin hazırlıyor.

Örnek vermek gerekirse, şiddet denilince sadece eşler arasındaki geçimsizlik sonucunda erkeğin kadına fiziksel şiddet uygulamasının akla gelmesi, bir başka deyişle şiddet kavramının anlamının bu çerçeveye hapsedilmesi sorunun giderek büyümesine yol açıyor. Oysaki, şiddet kavramının alt başlıkları ve aynı zamanda temel sebepleri arasında sözel şiddet, mahalle baskısı, toplumsal baskı, kamuoyu baskısı, ileriye dönük umutsuzluk, çaresizlik, cinsiyet ayırımını körükleyen toplumsal kabuller, kişisel ve sosyal tatminsizlik, başkalarına daha bonkörce sunulan olanakların bir diğer kesime sunulmaması hatta tersine zorluk gösterilmesi sayılabilir ve bu nedenlerin mutlaka saptanarak ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Önceki satırlarımızda bahsetmiş olduğumuz temel nedenlerden birinin bile göz ardı edilmesi kişiler arasındaki iletişimsizliğin fiziksel şiddetle sonuçlanmasına neden olacaktır. Örneğin aldığı maaşın yetersizliği nedeniyle ailesine normal yaşam standartlarını bile sunamayan bir erkek bireyin bu durumdan şikayet eden eşinden erkeklik gururunu incitecek sözler duyması ve aşağılanması sonucu eşine fiziksel müdahalede bulunmasını ele alırken sadece “kadına şiddet” olarak ifade ettiğimizde sorunu çözmüş olmadığımız gibi devamına da davetiye çıkarmış oluyoruz.

Zannedilmesin ki erkek-kadın ilişkisinde fiziksel şiddet sadece zaman zaman “düşük eğitimli ya da kırsal kesim” diyerek hor gördüğümüz toplum kesiminde görülüyor. Oldukça meşhur bir erkek komedyen ile kadın şarkıcının arasında geçen ve kamuoyunu mahkeme sürecinde de oldukça uzun süre meşgul eden olayı muhtemelen duymuşsunuzdur. Bu olayda kadın tarafı olan şarkıcı davacı olduğu sevgilisine “seninle ayrı olduğumuz dönemde sırf senin erkeklı gururunu kırmak için nefret ettiğin kişi ile birlikte oldum” dediğini ve bundan sonra fiziki şiddete uğradığını kendi ifadesinde belirtmiştir. Üstelik bu sözleri uzun bir ayrılıktan sonra barıştıkları günün gecesinde söylediğini açıklamıştır. Tıpkı bu olayda olduğu gibi, kişilerin özel hayatlarında geçen fiziki şiddet vakalarını olaya temel oluşturan sözel şiddet boyutundan bağımsız ele almak konuyu sadece magazine sayfalarının malzemesi haline getirmekten, hatta özendirici nitelik kazandırmaktan ileri gitmeyecektir.

Toplumsal bir problem olarak muzdarip olduğumuz kişiler arası şiddet konusunun temel nedenleri arasında saydığımız nedenlerden birisi olan cinsiyet ayırımını öne çıkarak toplumsal kabuller de yer almaktadır. Örneğin yirmili yaşlardaki bir delikanlının kendisine karşı gelen veya başka bir gençle aldatan sevgilisine fiziksel şiddet uygulaması, içinde yaşadığımız toplumda ayıplanmak şöyle dursun, teşvik edilmekte hatta gerekli görülmektedir. Toplumsal DNA birikimine bu şekilde işleyen bilgilerle büyüyen bir erkek bireyin ilişkilerinde sevgilisine veya eşine kızdığında veya kendisini bir nedenden dolayı çaresiz ve öfkeli hissettiğinde fiziki şiddet uygulamasına kızmamak gerekir. Belli durumlarda “döverek veya söverek terbiye etme” yetkisi bugün siyasi ilişkilerde de görülmektedir iş dünyasındaki iletişim süreçlerinde de... Bu hastalıklı ve oldukça tehlikeli iletişim yolunu devletin bir bakanı da kullanabilmektedir, bahsi geçen bakana cevap vermek için bakanlık önünde hesaplaşmaya davet eden bir parti lideri de...

Umarım artık toplumsal bir yara haline gelen, bu satırların yazarı dahil hiçbirimizin kendisini vareste sayamayacağı bir davranışsal problem olan şiddet kavramının sadece fiziksel değil tüm alt başlıklarıyla kapsamlı olarak ele alınması gerektiği gerçeğini gözler önüne serebilmişizdir. Çünkü bu davranışsal yönelim bizlerin yetişmesinde adeta bir vitamin gibi zihinsel ve davranışsal genetiğimize işlenerek büyüdük... Maalesef...

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder