"Türk Dünyası henüz tam incelenmemiş
gizemler dolu engin bir okyanustur."
Nursultan Nazarbayev Kazakistan Cumhurbaşkanı
Atatürk 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisini açarak Ankara'da yeni bir hükümet kurdu. Türkiye Devletini ilan etti. Türkiye kelimesi İtalyanca Türkiya'dan (Turchia) geliyordu.
Türk topraklarına Türkiya diyen ilk kişi bilindiği kadarıyla İtalyan seyyah Marco Polo'dur. Yaşadığı 13. yüzyıl, kimilerine göre Türkmen kavramının da ortaya çıktığı dönem. Marco Polo aynı zamanda Oğuz Türklüğünün yaşadığı ülkeye Türkmeniya diyen kişidir de. Türkmeniya günümüzde Rusça'da Türkmenistan karşılığı kullanılan bir kelime. Turchia yani Türkiya Marco Polo ile aynı dönemde yaşamış keşiş Simon de Saint-Quentin'in kitaplarında da geçer.
Doğumdan Sonra 552'de kurduğumuz Türük Kağanlığı (Türk Kağanlığı), isminde Türk kelimesinin geçtiği ilk Devletimiz kabul ediliyor. Göktürk Kağanlığı da denir. Türk Kağanlığı aynı zamanda bütün Türklerin tek bayrak altında toplandığı son devletimiz. Türk Kağanlığı çözüldükten sonra Türk Devletleri günümüze iki ana koldan ulaşacaktı. Bunlardan birisi Oğuz koluydu, bu kol Yabgu Devleti ile başlar. Yabgu Devleti topraklarında Selçuklu Devleti doğacaktı. Diğer ana kol Altınorda koluydu.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi ismi İtalyanca Türkiya sözünden gelen Türkiye Cumhuriyeti aslında isminde Türk kelimesi geçen ikinci değil üçüncü devletimiz. İsminde Türk geçen dördüncü devletimiz 1983'te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iken, beşinci devletimiz ise 1991'de ata yurdumuz Türkistan'da kurulan Türkmenistan Cumhuriyetidir (Türkmenistan Respublikasy). Pek bilinmeyen bir hakikattir, 1250'de Kıpçak Türkleri tarafından kurulan Memluk Sultanlığı Devleti kendini Türkiye Devleti (ed-Devletü't-Türkiyye sözünden gelir) olarak tanımlıyordu. Oğuz Türkçesi konuşan Türk halkları Devlet'e Memluk ismini veriyordu. Arapça "Davla el-Memalik" sözünden bozmaydı ve Köle Devleti anlamına geliyordu. Araplar ise Memluk Sultanlığına Türkçe "köle"den gelen Kölemen ismini vermişlerdi. Çünkü bu devleti kuranlar kölelikten kurtulan Kıpçak Türkleriydi.
İslamiyet'i kabul sonrası Türk tarihinde Moğolları yenebilen tek Devletimiz Memluk Sultanlığıydı. 1260'ta Filistin'in Ayn Calut mevkiinde Türkler Moğol Ordusunu imha etti. Muharebe meydanında Baybars komutanlığındaki Memluk Ordusu hilal taktiği uyguladı: Baybars önce küçük bir birlikle Moğollara ani bir saldırı düzenleyip ardından aynı hızla geri çekildi. Memluk Ordusunu takip eden Moğolların etrafı esas birliklerle çoktan sarılmıştı. Baybars aniden geri dönüp tekrar saldırdı ve Moğol Ordusunu tamamen imha etti. Bu savaş Moğol ilerleyişini kesin olarak durdurdu.
Asya ve Afrika'da 2 milyon kilometrekare toprağa hükmeden Memluk Sultanlığının en parlak dönemi Baybars dönemiydi. Kendisi de Deşt-i Kıpçak'ta doğmuş bir Kıpçak Türkü olan Baybars'a Kazak Türkleri Beybarıs demekte. Memluklar 1517'deki Ridaniye Savaşından sonra Osmanlı Devletinin buyruğu altına girdiler. Hüküm sürdükleri 1250-1517 yılları boyunca Memlukların bütün Sultanları ve Devlet adamlarının isimlerinin Türkçe olması önemli. Osmanlılarda 36 padişahtan yalnızca Orhan Gazi'nin isminin Türkçe olduğunu biliyoruz. Bu arada Osman Gazi'nin adını Türkçe "utman" ya da "ataman" ile ilişkilendirenler de var.
İroniktir, batılıların ısrarla Türkiya ya da Türk İmparatorluğu (Latincesi Turcici Imperii) demesine rağmen Osmanlı Devleti yöneticileri bunu hiçbir zaman kabul etmediler. Yine de pek çok önemli tarihsel belgeye Türkiya sözünün yazılmasını engelleyemediler. Osmanlı bürokrasisi Devlet'e, "Devlet-i Aliyye (Büyük Devlet)", "Devlet-i Şahane (Şahane Devlet veya daha doğrusu Padişaha Ait Devlet)", "Devlet-i Ebed-Müddet (Ebedi Devlet)" gibi birçok isim vermişlerdi. Osmanlı Devletinin iflasa iyice yakınlaştığı dönemlerde bu isimlerden iyice uzun ve ağdalı olanlarının ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Belki bir faydası olur diye Devletin isminin bu şekilde uzun uzun söylendiği dönemde, aynı zamanda Osmanlı Devletinin tamamen parçalandı diyebileceğimiz son demlerinde "Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye (Büyük Osman Devleti)" tabiri ortaya çıkmış. Osmanlılık düşüncesi ise, "Kavgada şehadetle bütün kam alırız biz/Osmanlılarız can veririz nam alırız biz" mısralarından tanıdığımız Namık Kemal ve arkadaşlarının başlattığı Jön-Türk hareketi öncesinde yok zaten.
Cumhuriyet döneminde Yeni Türk Alfabesini kabul ettik, Arapça-Farsça tamlamaları sadeleştirdik. Bu kapsamda, Bizans İmparatorluğunun da varisi olmak adına (belki de aynı zamanda Roma) bir tarih terimi olarak "Osmanlı İmparatorluğu" deyimi ortaya çıktı. Osman İmparatorluğu olsa belki biraz daha doğru olabilirdi. Söz gelimi Selçuklu Devletine Türkçe dışındaki dillerde ve Türkiye dışı Türk Dünyasında Selçuk Devleti denir. Bazı yazarlar da imparatorluk demeyi yanlış bulduklarını ifade ediyorlar.
Sözü fazla uzatmadan –Osmanlı Türkçesindeki gibi ifade etmek gerekirse "hasıl-ı kelam"–, mesela Sinan Çetin gibi bir yerlere şirin görünmek için "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adı Osmanlı Devleti olsun" diyen cahiller var ya, Osmanlı olsa işte onların "tiz" boynunu vururdu. Çünkü Osmanlı'nın hüküm sürdüğü dönemde Devlet'e hiçbir zaman Osmanlı demedik, hatta içinde Osmanlı kelimesi geçen bir tamlama dahi kullanmadık. Bence bu kimseler, Vahidettin'in kızı Sabiha Sultan'ın "Osmanlı İmparatorluğu da, Cumhuriyet de Türk'ündür" dediğini unutup hiç bu konuları ikbal arama vasıtası yapmasınlar.
Türkiye Büyük Millet Meclisini açarak Türk isminin geçtiği bir ihtilal hükumetini kurmadan önce, Atatürk'ün Türk tarihini çok ayrıntılı bir şekilde okuduğundan kesinlikle eminim. Söz gelimi Atatürk'ün Türkiye'den yedi bin yıllık Türk beşiği diye bahsederken tam anlamıyla ne demek istediğini biz belki de ancak Kırgızistan Saymalıtaş yaylasındaki kaya resimleri ile Anadolu yaylalarındaki kaya resimlerinin aynı olduğunu gördüğümüzde anlayacaktık. Ya da Malazgirt Savaşından önce de burada olduğumuzu, Rus arkeologlar Sümerlerin anavatanı Aşkabat'tır dediğinde, Sümer dilindeki Türkçe kelimeler su yüzüne çıktığında, Ayasofya Camiinde bulunan taşlarda Latin harfleri ile yazılmış Türkçe metinler bulunduğunda ve Ayasofya'nın mimarlarının Kıpçak-Kuman Türkleri olduğunu gördüğümüzde anlayacaktık. Atatürk'ün Türk kültürünün izlerini Mu kıtasına kadar takip edebildiğinden, Meksika'ya maslahatgüzar olarak gönderdiği Tahsin Mayatepek'in aslında Maya Kültürünün Türk Kültürü ile bağlantısını araştırdığından ise Ord. Profesör Reha Oğuz Türkkan'ın Kızılderili dilinde bulduğu Türkçe kelimeler gibi önemli gelişmelerden sonra emin olacaktık. Nihayet eski Türk mezarında kafatasında bulunan at kılını görüp, nöroşirurjiyi (beyin cerrahi) Türklerin keşfettiğini, gerçekten de "Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfının atinin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacağını" anlayacaktık. Dolayısıyla Atatürk'ün yeni Devletimize Türkiye ismini verirken, bunun üçüncü kez Türk kelimesi geçen Devletimiz olacağının mutlaka bilincinde olduğunu düşünüyorum.
Başlarken Türük Kağanlığının, isminde Türk kelimesi geçen ilk Devletimiz olduğuna değinmiştik. Türk tarihi araştırmalarının oldukça işin başında olduğu söylenebilir. Daha önce Ön-Türk kavramlar olduğu düşünülen Targitablar (Heredot), Togarmalar (Tevrat), Turukkular (çivi yazısı), Tuk-Yular (Çin yıllıkları), Etrüskler (Roma), Troylar (Troie/Truvalar) ve Turan'daki ses benzerlikleri tesadüf olabilir mi?
İLAVE OKUMALAR
- Mehmet Niyazi, Türk Devlet Felsefesi
- Aydın Taneri, Türk Devlet Geleneği
- İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü
- Erol Güngör, Tarihte Türkler
- Hüseyin Nihal Atsız, "Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder