Yaralı Diz katliamını bilir misiniz?
Kuzey Amerika’da Superior Gölü çevresinde eskiden Nadouessiou ya da kısaca Siyu kabilesi yaşıyordu. Siyuların da kendi içinde çeşitli alt grupları var: Dakota, Lakota, Nakota gibi.
Yıl 1890. Amerikan hükumeti, Siyuların kutsal “hayalet
dansı”na katılanları tutuklamaya karar vermişti. Çıkan olaylarda ünlü kahraman
Oturan Boğa, Kuzey Dakota’da ölü ele geçirilmişti.
Bu sırada Kaliforniya’da Yuki Kızılderililerinin sayısı
katliamlarla 16 bine düşürülmüştü. Meksikalı askerler ise Dumanlı Dağlarda
Apaçilerin Şefi Geronimo’yu yakalamaya çalışıyorlardı.
Güney Dakota’da ise bir Siyu grubu Yaralı Diz Deresinin
vadisindeydi bulunuyordu. Aralığın 29’uydu. Şiddetli bir kar fırtınası vardı. Bir
avuç Siyu’nun etrafını 7. Süvari Alayı çevirmişti. Askerler, çoğu kadın ve
çocuk 153 Siyu’yu katletti. ABD tarihindeki binlerce kara lekeden birisiydi bu.
Şef Koca Ayak da öldürüldü. Cenazeler toplanamamıştı bile. Donmaya bırakılmıştı.
Katliamdan sağ kurtulabilen Gelincik Louise "Kaçmaya
çalıştık. Ama yaban sığırı gibi bir bir vurdular bizi. Beyazların içinde de iyi
insanlar bulunduğunu biliyorum, ama kadınları ve çocukları da vurduklarına
bakılırsa askerler çok kötü insanlar olmalı. Kızılderili askerler beyaz çocuklara
asla böyle yapmazlardı" diyecekti.
1973’teki Oscar törenlerinde Yaralı Diz katliamı
bir kez daha gündeme geldi. Marlon Brando’ya, Godfather filmi ile Oscar ödülü
verildi ya. Daha doğrusu Brando 1890’daki Yaralı Diz katliamını protesto ederek
ödülü almayı reddetti. Toprağı bol olsun. Bir metin yazıp, aslen bir Meksika
Apaçisi olan Sacheen Küçüktüy (Littlefeather) ile törenin yapıldığı salona
göndermişti. Küçüktüy ulusal kıyafetleri ile sahneye çıktı. Güç bela bir iki
cümle sarf edebildi, metni okutmadılar. Brando’nun okunmasına izin verilmeyen
metni şöyle başlıyordu: “Silahlarını indirdiklerinde ise onları katlettik biz.
Onlara yalan söyledik. Onları topraklarından koparmak için kandırdık. Onları
açlığa mahkûm ettik ki hiçbir zaman sadık kalmadığımız ve adına antlaşma
dediğimiz o kâğıtları zorla imzalasınlar.”
20 Ocak’ta göreve başlayan Donald Trump, 3,7 milyar Dolar’a
mal olacak Dakota Access adlı boru hattının hayata geçirilmesi için başkanlık
kararnamesi yayınladı. Böylece büyük bir çevre katliamına imza atmış oldu.
Türkiye’de bazı gazetecileri müesses nizamı yıkacak diye umutlandıran Trump,
kararnameleri imzalarken “Tıpkı eski günlerde döşediğimiz gibi” diyordu.
Sayıları günümüzde oldukça azalan Siyular da diğer bütün
Kızılderili kabileleri gibi çevreye çok duyarlı. Bir Kızılderili atasözü “kesmeden
önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı döker” der.
Siyu kabilesi üyeleri, haklı olarak Dakota Access hattının
bölgedeki su kaynaklarını ve kutsal toprakları kirleteceğini düşünüyorlar. Çünkü
daha geçen ay Kanada'nın Saskatchewan bölgesinde arızalanan bir boru hattı
nedeniyle, Kızılderililere ait topraklara 200 bin litre petrol döküldü. Kızılderililer
ve çevreci gruplar bir süredir bölgedeki dondurucu soğuk havaya rağmen Dakota
Access projesini protesto ediyorlar. Dünyanın süper gücüne kafa tutuyorlar
yani. Bazı ünlü gazetecilerin, sinemacıların da protestolara destek verdiği
ifade ediliyor.
Ancak Amerika saatiyle dün akşama kadar protestoların
bitirilmesi uyarısı yapıldı. Gerçekten de akşam saatlerinde eylemciler
gözaltına alındı. Kar yağışı sırasında altına sığındıkları derme çatma tahtalar
ise ateşe verildi.
Şimdi ne mi olacak? Yine bir Kızılderili atasözünün dediği
gibi “son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz
adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak”.
(23.02.2017'de Göreleden'de yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder