30 Eylül 2024 Pazartesi

Eylül Ayında Okuduklarım

APTALI TANIMAK, CELAL ŞENGÖR 
✭✭✭✭

"Cehalet bütün kötülüklerin anasıdır."

Geçen ay da bir Şengör eserimiz vardı. Bakalım hangisi daha iyiymiş. Aptalı Tanımak, Şengör'ün bir dönem yazdığı haftalık köşe yazılarının toplandığı bir kitap. Aslında köşe yazılarının güncelliğini yitirdiğini düşünürüm. Fakat toplu köşe yazılarını okuduğum çok yazar var yine de. Hem de farklı toplamalarını. En eskilerden yeniye doğru, Yahya Kemal Beyatlı, Nihat Sami Banarlı, Peyami Safa, İlhan Selçuk, Merdan Yanardağ gibi birçokları.

Hocanın yazıları ilk Cumhuriyet Bilim Teknik'te başlıyor, sonra nazikçe işine son veriyorlar. Bir yazı göndermiş, yazıda talihsiz bir şekilde Stalin'in öldürttüğü insanlardan bahsetmiş. Sayın Orhan Bursalı kurbanların sayısı o kadar da fazla değil demiş. Hem bu konuya girmeyelim demek istemiş. Kitapta geçen ifade ile "Bursalı, yazının sol'a zarar vereceğini" düşünüyormuş. Sol'da olduğu gibi malum kesimde bir tekerleme var "eleştiriyorsun ama bunu eleştirmen kime yarar" diye, onu hatırlattı. Ayrıca Bursalı'nın kendi ifadesi de "gündemin bu olmaması gerektiğiymiş". Eskiden bir ünlü söylemişti: "sürekli bu lebâleb konusunu gündemde tutmanın kimseye faydası yok". Yalnız eski bir yazıda Şengör'ün "Marks'a tapanlar ile paraya tapanlar arasında fark yok" demesini gözden kaçırmışlar hani sol'a zarar vermek bağlamında.


Yazılarda tarih yok. Üzerinden de geçilmiş olabilir büyük ihtimalle. Bask kökenli İspanyol yazar Unamuno hakkında güzel bir yazı var. Aşağıda da Unamuno'dan bir romanı inceleyeceğim bu arada.

Yazarın bir takım Yeni Çağ bilimcileri gibi maddi sorunlardan azade, tuzu kuru bir bilim insanımız da olduğu göz önünde bulundurulursa bu gibi kitaplarında çok aşırı ve pervasız görüşleri olduğuna tanık olabiliyorsunuz. Üstelik tarih gibi kendine ait olmayan alanlarda değil sadece. Amerika yıllarından bahsediyor. Klasik müzikten yoksun kaldığından şikayetçi. "Ne cazına, rock'una ne de çoban müziği country'sine ısınabildim" diyor. Çoban müziği ile yan yana andığı caz oysa sanat değeri en yüksek, en titiz işlenmiş olan müzik. Amerika kültürü ile değil daha çok Afroamerika ile ilgili, Amerikan karşıtı da.

Aptalı Tanımak'taki bir yazıda çok ilginç Churchill anekdotları var. Başbakanın maliye bakanı ile arası biraz limonidir. Churchill tuvalettedir, fakat sekreter kapıyı vurur maliye bakanının acil görüşmek istediğini söyler. Churchill "I can take only one shit at time" der. Çevirisi kitapta var. Bir defasında bir kadın parlamenter Churchill'e "eğer kocam olsaydın çayına zehir atardım" der. Churchill cevap verir: "eğer karım olsaydın o çayı zevkle içerdim". Aklıma gelmişken ben de ekleyeyim. Bernard Shaw başbakana iki davetiye gönderip yanına bir not iliştirir: "Son oyunuma iki davetiye, birisi sizin için birisi de bir dostunuz için -tabii varsa" der. Başbakan cevap yazar "çalışmalarımın yoğunluğu dolayısıyla katılamayacağım. Ama ikinci oyuna gelirim, tabii sahnelenirse".

Çok spoiler verdim biliyorum. Kitaptan bir alıntı ile bitireyim: "Vahşetin hafızası yoktur". 

Bu esere de dört verdim.


ESKİ BAHÇE, TEZER ÖZLÜ 
✭✭

Tezer Özlü'nün küçerek öykü türündeki eseri. Birden çok zamanda ve mekânda geçen olayların serimlerini, düğümlerini ve çözümlerini içeren eser roman olurken tek olaya dayanırken hacimli de olan eserlere novella deniyor. En iyi örneklerini Stefan Zweig'in verdiği novellanın diğer adı uzun hikaye. Aksi takdirde klasik hikaye oluyor. Ancak şiir çok yoğunlaştırılmış hikayelere öykü olarak adlandırılıyor. Kısa hikaye olarak da ifade edilir. Bir de daha billurlaştırılmış küçerek öykü türü var. Eski Bahçe'deki öykülerin çoğunun deneysel bir havası var ancak son birkaç öyküde üslup farklılaşıyor. En sonda da Hayalet Oğuz öyküsü var, dokunaklı bir öykü.


Özlü, çok satan bir yazar. Demir Özlü ile Sezer Duru'nun kardeşleri. Bir dönem tiyatro oyunculuğu da yapıyor. Filmde de oynuyor. Tiyatro, ilk eşinin yönetmenliğinde, film ikinci eşinin yönetmenliğinde, yoksa zor böyle yerlere girmek. 1984'te yine başka bir sanatçı ile evlenmiş, İsviçreli. 86'da Zürih'te hayatını kaybediyor.

Daha önce başka kitabını okumamıştım. Melankolik, postmodern biraz... Ben anlatımı biraz zayıf buldum. İki puan verdim.


AL CAPONE GANGSTERLER KRALI, JOHN KOBLER (ÇEVİRİ: PINAR KOLUKISA) 

"Bula bula bir vergi dümeni bulup sardılar başıma". Kitabı tam okurken bir siyasetçinin "üç kuruş para için bana yine sövdüreceksiniz" dediğini duyunca bu Al Capone sözünü not aldım. Vergi konusundan mafya daha kibar. 

Orijinal adı Capone: The Life and World of Al Capone. 

Şöyle bir karıştıracaktım. Kitabı incelerken yanlışlıkla bitirdim. Bazen halk kütüphanelerinde, bazen kitapçılarda da olur şöyle bir karıştıracakken kitabı bitirmek. Yazar hakkında çok bilgim yok. Gangster kitaplarının tarih bilgimize bir katkısı olmadı şimdiye kadar. Gangster, gang üyesi demek. Gangın Türkçesi çete, İtalyancası mafya. Uzunca da bir kitap, hem çok önermiyorum. Al Capone hakkında çekilmiş kaliteli bir film var: Dokunulmazlar. Robert De Deniro, Kevin Costner, Sean Connery ve birçok yetenekli aktör oynuyor. Sağlam film.


Al Capone İtalyan asıllı mafya üyesi. Adı Albert'in değil de Alphonso'nun kısaltılmışı. "Diğer suçlardan yakalanamadığı" için vergi kaçırmaktan 1931'de hapse girmiş. Yine sinemadan bahsedeyim, 1932 ve 1983 tarihli iki film var isimleri aynı: Yaralı Yüz. 1983'te çekilen Yaralı Yüz'de başka bir Al olan ve aslında Alfredo olan Al Pacino oynuyor. İki filmin de Al Capone hikayesi ile ilgisi yok. Ancak gerçek hayatta tek yaralı yüz gangster Al Capone. Capone'un yüzü ileride işbirliği yapacağı Gallucio tarafından yaralanmıştı.

Çok tutmadığım bir kitap olsa da bilmediğim bazı konularda aydınlattı beni tabii. Özellikle kitabın sonlarına doğru. Luciano'yu kurgu sanıyordum. Bizim Türkiye'de eskiden birisi öldürülünce Dündar Kılıç "iyi bir kardeşimizdi" diyecek mi diye beklenirmiş. Çünkü Dündar Kılıç kendi öldürttüğü insanların arkasından hep "iyi bir kardeşimizdi" dermiş. Luciano sürekli birileri ile yemeğe gidiyor sonra elini yıkamaya gidiyor, masadakiler öldürülüyor. Sonra polise ifade veriyor üzüldüm falan. İlginç adam. Diğer taraftan Luciano'nun ayrıca müttefiklere İtalya'yı işgal etmek için yardım ettiği söylenirmiş. Onu da başka kaynaklardan baktım. Mesela, yine bir filmden bahsedeyim. Clint Eastwood'un oynadığı Alkatraz'dan Kaçış filmindeki olay örgüsü, tamamen gerçekmiş. Hatta olayların hepsi Al Capone'un cezaevi yıllarına ait. Alkatraz demişken, cezaevinin kapanmasının önemli bir sebebi var kitaba göre. Cezaevi mahkumlardan intikam alma görüntüsü verdiği için kapatılmış. 

Bundan başka gangster dünyasının onurlu ve şerefli olmadığını bir kere daha hissediyorsunuz. Dahası nerede teröre, şiddete başvuran varsa onların aslında en korkaklar olduğunu görüyorsunuz. Al Capone denen kanunsuzu öldüren adamın iğne korkusu. Böyle basit bir şeyden korkan Capone iğne ile kan aldırıp test yaptırmamak için türlü taklalar atıyor. Sonra da erken teşhis edilemeyen frengi yüzünden ölüyor.


YÜZBAŞININ KIZI, ALEKSANDER PUŞKİN (ÇEVİRİ: ATAOL BEHRAMOĞLU) 
✭✭✭✭

İş Bankasından okudum. 

Orijinal adı Капитанская Дочка. Ataol Behramoğlu çevirisi. Verdiğim dört puanın çoğu çevirmene. Çok başarılı. Çeviri tam oturmuş. Böylesi zor bulunur.

Puşkin aslında şair. Rusya'nın milli şairi. Yüzbaşının Kızını da manzum halk türküleri ile süslemiş. Şiirsi, sürükleyici bir öykü. Yer yer gülümsetiyor. Sıkılmazsınız.


Türklerden satın alınmış eşyalar, silahlar çok geçiyor. Hangi Türkler olduğunu kestirmek güç ama dönemin askeri durumu göz önüne alındığından İstanbul'dan alınmış mallar olduğunu anlıyoruz. Yazar Türkistan'daki her Kırgız'dan her Kazak'dan hain diye bahsediyor. Çok zalimce. Oysa şiirleri Türkistan'da günümüzde hâlâ okunan bir şair kendisi.

Bu arada Puşkin aynı zamanda Rus edebiyatının kurucusu. Rus edebiyatı dedim ya, şimdi "bumillet" ve Türkiyeliler duysa mest olurlar. Onlara göre, dünyanın öbür ucunda Lao edebiyatı, Tay edebiyatı bile vardır da bir tek Türk edebiyatı, daha doğrusu Türk yoktur. Tanrı Türk Edebiyatını ve Türk Sinemasını özellikle Türkiyelilerden muhafaza eylesin. Amin.


KEDİLERE DAİR, DORIS LESSING (ÇEVİRİ: İNCİ ÖTÜGEN) 

"Gündüz şahinin, alaca karanlık baykuşun, gece kedinindir". Orijinal adı On Cats. Kedileri değil kedileri nasıl öldürdüğünü anlatmış yazar, ya da kahramanın nasıl öldürdüğünü. Bir verdim. 

Ne kadar kurgu anlamadım. Bazı kedilerini hastaneye götürmüş, tedavi ettirmiş. Gözlem bizim bol komünizmli Kedi Mektuplarını yazan Oya Baydar'dan daha güçlü.


Kedi kitabı arıyorsanız Gwen Cooper'ın Sevgi Bağı adıyla çevrilen kitabı güzeldir. Orijinal isminden de (Homer’s Odyssey: A Fearless Feline Tale, or How I Learned about Love and Life with a Blind Wonder Cat) anlaşılacağı gibi Kedi Homer hakkında yazılan kitap. Kör olan kediye kör olan şair Homeros'un adı verilmiş, güzel bir hikaye.

Ama en iyisi Dewey Dünyanın Kalbine Dokunan Kütüphane Kedisi'dir (Yazarı Vicki Myron). Kitabın arkasında "beş paket mendil ıslatmama sebep olan bu kitap..." yazar.


SATRANÇ USTASI DON SANDALIO'NUN ROMANI, MIGUEL DE UNAMUNO (ÇEVİRİ: İSMAİL YERGUZ) 
✭✭✭✭

Madrid'deki Salamanca Üniversitesinin rektörlüğünü yapan filozof Miguel de Unamuno'nun kitabından bahsedeceğimi belirtmiştim. 

"En büyük aptallık, aptalca bir şey yapmadan ölmektir." Orijinal adı Don Sandalio, Jugador De Ajedrez. Kendisi kısa ismi uzun bir roman. Özellikle de Türkçe çevirisinin. İspanyolca baskısının birkaç sayfasına göz attım bizdeki çeviriden sanki biraz daha sade duruyor.


Kitaba gelince, beni eskilere götürdü. Satranç kahvelerindeki müdavim rakiplerimiz hakkında çok şey merak etmezdik. Gıyaplarında hep oyun stilleri hakkında konuşurduk. Giyim kuşamıyla fazlaca mütevazı görünen bir oyuncunun Türkçe öğretmeni olduğunu bir yarışmada öğrenmiştim. Don Sandalio bizden biri.

Yarışmalar kütüphane kadar sessizdir. Havada zihinlerin yaptığı hesaplamaların çınlamaları vardır sadece. Ama kahve? Ankara'da Semih vardı, arkadaşım. Bir gün anlatır, "briççiler bize sessiz olun dedi". Yuh, demek briççiler bile ha. İspanya'da da aynıymış, kenardan bakanlar her konuma "şah çek! şah çek!". Garsonu ikna edip üç dört kişi için sabaha kadar açık tuttuğumuz da olmuştu mekânı. Ama yine de yarışma satrancının sessizliği çok güzeldir.

Satranç özellikle emekliler için iyi bir uğraş olsa gerek. 

Eylül ayının en güzel kitabıydı, benim için. Beş verdim.


ARKADAŞ, PANAIT ISTRATI (ÇEVİRİ: NURİYE YİĞİTLER) 
✭✭✭

"Bir sır içinde saklı kaldığı sürece, senin kölendir. Ama onu başkasına söylediğin anda , sen onun kölesi olursun." Okurken benim de üzerinde durup durup beklediğim cümleydi. Okuyan çok insanın dikkatini çekiyormuş bu söz.

Arkadaş, ismiyle müsemma bir kitap. Arkadaşlık hakkında, dostluk üzerine. Güzel... Ben Yeryüzü Kitaplarından okudum, orijinalinde olduğu gibi ismi Mihail idi.


Istraiti, Romen edebiyatının en büyük yazarı. Balkanların Maksim Gorkisi olarak biliniyor. Arkadaş ise yazarın baş yapıtı. 

Bazı diyalogları Dostoyevski'ye benzettim. Kitabın başında komşular, aileler var. Sonra kayboluyorlar, sahne arkadaşlar'a kalıyor.  Anlatımı güzel, Balkan şehirlerinin sokak havasını hissediyorsunuz.

Üç verdim. Romanya'nın en büyük yazarının en güzel kitabını tavsiye ederim.

İyi okumalar dilerim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder