1 Nisan 2017 Cumartesi

(11) Neonazizmin Ayak Sesleri: Bileklik Yoksa Yemek De Yok

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre "Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınma ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır"[1]. Ancak sığınmacı (asylum seeker) ile mültecinin (refugee) farklı kavramlar olduğuna dikkat edilmelidir[2].

Mülteci Kavramı

Mültecilerle ilgili ilk tanımlamaya Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesinde rastlamaktayız[3]. Buna göre mülteci ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasal düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen ve bu statüleri resmi olarak tanınmış kişilerdir.
Günümüzde dünyadaki mülteci sayısı II. Dünya Savaşından bu yana en yüksek düzeye ulaşmıştır.

Sığınmacı ve Kaçak Göçmen Kavramları

Sığınmacı Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliğine göre mülteci statüsü almak için başvurmuş ve kararı bekleyen kişiye verilen addır[4]. Kaçak göçmen kavramından ise artık haksız yere kriminalize ettiği düşünüldüğü için kaçınılmaktadır.

Entegrasyon Süreci

Bilindiği gibi Batı'da kısa süre önce göçmenler konusunda bir uzlaşma oluşmuş, olumsuz asimilasyon süreci kavramına alternatif olarak önce eritme potası (melting pot) daha sonra entegrasyon süreci (integration process) kavramları geliştirilmişti. Ancak 2001 saldırıları sonrasında önce Ortadoğu daha sonra Yakındoğu’dan Batı’ya olan sığınmacı akınının yoğunlaşması bir takım insan hakları ihlallerini de beraberinde getirmiştir.

Sığınmacı Krizi veya Dramı

Avrupa’da son yıllarda yaşanan sığınmacı sorunu Neonazist ve ırkçı saldırılardan dolayı bir krize olduğu kadar bir drama da dönüşmüştür. Yaşanan gelişmeler soğuk savaş yıllarını hatta “Hitler Almanyası”nı hatırlatmaktadır.
Petry

Petry
Alman Mannheimer Morgen gazetesine konuşan Frauke Petry, polise silah kullanma yetkisinin verilmesinin ve emniyet güçlerinin ülkeye yasa dışı yollardan girmeye çalışan sığınmacıların üzerine gerekirse ateş açmasının gerektiğini ifade etmiştir.
Mülteci ve Müslüman karşıtlığı ile bilinen Frauke Petry, Stuttgart'ta geçtiğimiz hafta ilk kongresini yapan aşırı sağcı AfD (Alternative für Deutschland) Partisinin lideridir. Bu kongrede parti programına "İslam Almanya'ya ait değildir" (Islam gehört nicht zu Deutschland) yazılmıştır.
Sığınmacılara ateş açılsın önerilerine ilişkin olarak sosyal demokrat politikacı Thomas Oppermann, en son soğuk savaş döneminde, Doğu Almanya'dan Batı'ya geçmeye çalışanlara ateş açıldığını hatırlatmış ve "Bu emri en son Eric Honecker[5] vermişti" demiştir. Bilindiği gibi bu dönemde Doğu Almanya'dan Batı'ya kaçmaya çalışan yaklaşık 2 bin kişi Doğu Almanya'nın güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülmüştü.
2013'te kurulan AfD Partisinin tehlikeli yükselişi

2013'te kurulan AfD Partisinin tehlikeli yükselişi
Danimarka Adalet Bakanı Sören Pind 2015’in Aralık ayında sığınmacıların ziynet eşyasına el konulması gerektiğini ileri sürmüştü. İsveç SVT televizyonunun haberine göre, bu açıklamadan bir hafta sonra Danimarka’nın Suriyeli göçmenlerin yanlarında getirecekleri 300 avrodan yüksek değerdeki maddi varlıklara ve mücevherlere el koyma yasası parlamentoda kabul edilmiştir[6]. Söz konusu yasa uyarınca sığınmacıların çantası aranacak, ziynet eşyaları satılacaktır.
The Guardian gazetesine göre İngiltere İçişleri Bakanlığınca Galler'in başkenti Cardiff'teki mültecilere renkli bileklik takma zorunluluğu getirilmiştir. Gazete bu durumu manşetinden kırmızı bileklikli siyah bir elin fotoğrafını koyarak duyurmuştur. Gazete renkli bileklikleri takmayan mültecilerin yemek alamadığını aktarırken, bileklik takanlara 3 öğün yemek verildiğini bildirmiştir.
The Guardian

The Guardian
Habere göre bir sığınmacı yaşadıklarını “Kaldığımız binadan yemek yediğimiz binaya her gün 10 dakikalık bir yürüyüşle geçiyorduk, cadde boyunca bilekliklerimiz görünecek şekilde yürüyorduk. Yoğun trafiği olan yolda sürücüler kornaya basıyor ve bazen arabalarının pencerelerinden uzanıp bize, ‘Ülkenize geri gidin’ diye bağırıyorlardı” şeklinde ifade etmektedir.
Bilindiği gibi Hamburg'da da sığınmacıları “ayırt edebilmek” için her birine renkli ve üzerinde kayıt numaraları olan bileklikler takılmaya başlanmıştı. Konu ile ilgili haberler 26 Eylül 2015'te solcu Die Tageszeitung diğer adıyla TAZ gazetesinde ve Stern dergisinde yer almıştı.
TAZ Gazetesi ayrıca Almanya'da eski Nazi toplama kampı Buchenwald'daki barakaların, Ortadoğu ve Afrika'dan gelen mülteciler için barınak olmasını da eleştirmişti.
Daha Mart ayında Madrid'de PSV Eindhoven-Atletico Madrid maçı yapılacaktı. Bu maç öncesinde Hollandalı sarhoş taraftarlar Plaza Mayor Meydanında önce sığınmacıların önlerine bozuk para atmışlar ve daha sonra onların bu bozuk paralar için birbiri ile mücadele etmelerini eğlenerek seyretmişlerdir. Hatta her paradan sonra "oley" çekmişlerdir. Bununla bile yetinmeyip sığınmacılara şınav çektirmişler, resmen sirk ayısı gibi oynatmışlardır.

Çek Cumhuriyeti ve Giresunlu Öğrenciler

Çek Cumhuriyetine varmayı başaran sığınmacılar çocuklar da dâhil olmak üzere Çek Polisi tarafından teker teker numaralandırılmaktadır.

Trenden henüz inen sığınmacılar

Trenden henüz inen sığınmacılar
Euronews Televizyonu bu durumu "nazi usulü" olarak nitelendirmiştir[7].
Çek Polisi

Çek Polisi
Yalnız Almanya'da değil hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde sığınmacılara yönelik ırkçı saldırılar yaşanmaktadır. Bu ülkelerin hükumetleri adeta mülteci paranoyası geliştirmişlerdir. Nitekim yine Erasmus öğrenci hareketliliği kapsamında Çek Cumhuriyetine giden Giresun Mesleki Teknik Anadolu Lisesinden 24 öğrenci ve 2 öğretmen, 13 Kasım 2015'te mülteci sanılarak yaklaşık 3 buçuk saat boyunca ormanlık alanda bekletilmiştir[8].
Giresun'lu Öğrenciler

Giresunlu Öğrenciler

Hitler Almanyasına Olan Benzerlik

Bütün bu uygulamalar Nazi Almanyasının Yahudileri diğerlerinden ayırt etmek için uyguladığı yöntemi hatırlatmıştır. 1940'lı yılların başlarına kadar Yahudiler için Almanya bir cehenneme dönmüştü. II. Dünya Savaşında da Naziler tarafından Yahudi kökenliler bir yandan mal varlıklarına el konulurken, diğer taraftan işlerinden çıkarılmışlardır[9].
Yahudileri hayattan dışlamanın zirvesine ise "Davut Yıldızı" takma zorunluluğunun getirilmesi ile ulaşılmıştı.  Nitekim 1 Eylül 1941'de kabul edilen bir polis yönetmeliğine göre, yediden yetmişe bütün Yahudiler sarı renkli ve üzerinde "Jude (Yahudi)" yazılı bir "Davut Yıldızı" takacak ve sokağa günde ancak bir saat çıkabileceklerdi. Hatta Yahudiler, Nazi yönetiminin işgal ettiği ülkelerde de üzerinde Davut Yıldızı bulunan ve “Jude” yazan bir pazu bandını taşımak zorundaydılar.
Kollarında yıldız olan Yahudilere sokaklarda her tür eziyet yapılıyor, pek çok dükkân sahibi Yahudilere bir şey satmayı reddediyordu. Kendilerine ait olan dükkânlar da kapatıldığı için, Yahudiler ancak karaborsadan büyük paralar karşılığında yiyecek satın alarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı. 40’lı yıllarda Davut Yıldızı nasıl Yahudileri saldırıların hedefi haline getirdiyse, günümüzde de sığınmacılar bileklikler ile Neonazist saldırıların hedefi haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Pazu Bandı

Pazu bandı

Sonuç yerine

Sığınmacı sayısı II. Dünya Savaşı sonrasının rekorunu kırmıştır. Artık hepimiz birer sığınmacı adayıyız.
Sığınmacı krizinin en önemli nedenlerinden biri de Müslüman coğrafyaların doğal kaynaklarının sürekli Hıristiyan Batı ülkelerine taşınmasıdır. Bu kaynaklar sömürgecilik döneminde direkt gemilere ve vagonlara yüklenip gasp edilmektedydi. Neokolonyalizm dönemine geçildikten sonra artık yerli kompradorlar, çok uluslu şirketler, STK'lar yardımıyla taşınmaktadır. Müslüman ülkelerde rüşvet, uyuşturucu, insan ticareti gibi yasadışı üretim faaliyetlerinin Hıristiyan Batı ülkelerden daha fazla olduğu doğrudur. Ancak bu gayri meşru ve illegal mal ve hizmetleri en fazla Hıristiyan müşteriler satın almaktadır.
Hıristiyan kapitalist ülkelerin sömürgeci politikalarının kurbanları yalnız Ortadoğu ve Yakındoğu'nun Müslüman ülkeleri değil aynı zamanda Asya'da, Afrika'da, Avustralya'da, Okyanusya'daki gelişmemiş ve gelişmekte olan toplumlar ve Avrupa'daki eski komünist ülkelerdir.
Tam da entegrasyon fikrinin gelişmeye başladığı bir dönemde sığınmacı akınının yoğunlaşması ve sonrasında görülen insan hakları ihlallerinin şifreleri Arap Baharında değil 2001 saldırılarında aranmalıdır.
2015 yılında ırkçı uygulamalar ve yaşanan ırkçı saldırılar sonucu oluşan sığınmacı dramını hafifletmek için son zamanlarda çeşitli açıklamalar yapılmıştır.
Danimarka Hükumeti alyans ve cep telefonlarına el konulmayacağını bildirmiştir. İngiliz İçişleri Bakanlığından aldığı ihale uyarınca sığınmacıların Galler'de barınmasından sorumlu olan Clearsprings Ready Homes şirketi 25 Ocak 2016’dan sonra bileklik uygulamasını gözden geçireceğini belirtmiştir. Çek Cumhuriyeti İçişleri Bakan sözcüsü Lucie Novakova sığınmacıları numaralandırmalarının nedeninin 'çocukların kaybolmasını önlemek' olduğunu belirtirken Çek polisinin yabancılar dairesinden Katerina Rendlova da sığınmacıları aile kaydını tutabilmek için numaralandırdıklarını ifade etmiştir: ''Buraya geldikleri trenin numarasını da kayda geçiriyoruz. Böylece onları hangi ülkeye geri göndereceğimizi de bilebiliyoruz. Numaralarını kâğıda yazıp veriyorduk ama bu kâğıtları atıyorlardı.”[10]
Her ne kadar hükumetler bu türden açıklamalar yapmaya devam etse de yaşanan gelişmeler nedeniyle entegrasyon fikrinin yara aldığı açıktır.



[1] http://www.madde14.org/, iltica ve göç alanındaki bilgi ve belgeleri bir araya getirmeyi hedefleyen bir bilgi bankasıdır. Web sayfasına İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin sığınma hakkına ilişkin olan 14. Maddesi onuruna bu isim verilmiştir.
[2] Oğuzhan Türkoğlu, Mülteciler ve Ulusal/Uluslararası Güvenlik, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXX, Sayı2, 2011, pp. 101-118
[3] Bu düzenleme içeriği itibariyle yetersiz görülmüş ve sonrasında Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü ile yeniden düzenlenmiştir.
[4] www.unhcr.org.tr
[5] Almanya Sosyalist Birlik Partisinin (SED) birinci sekreteri.
[6] Posta, 30 Ocak 2016.
[7] http://tr.euronews.com/2015/09/03/cek-polisi-multecileri-nazi-usulu-damgaladi/
[8] Milliyet.
[9] Michael Berenbaum, The World Must Know: The History of the Holocaust as Told in the United States Holocaust Memorial Museum, 2005, s. 103.
[10] Rusya’nın Sesi (Yeni adıyla Sputnik).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder