İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesine göre "Herkesin zulüm karşısında başka
ülkelere sığınma ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır"[1]. Ancak sığınmacı (asylum
seeker) ile mültecinin (refugee) farklı kavramlar olduğuna dikkat edilmelidir[2].
Mülteci Kavramı
Mültecilerle
ilgili ilk tanımlamaya Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre
Sözleşmesinde rastlamaktayız[3]. Buna göre mülteci ırkı,
dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasal düşüncesi
nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen
ve bu statüleri resmi olarak tanınmış kişilerdir.
Günümüzde dünyadaki mülteci
sayısı II. Dünya Savaşından bu yana en yüksek düzeye ulaşmıştır.
Sığınmacı ve Kaçak Göçmen Kavramları
Sığınmacı
Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliğine göre mülteci statüsü almak için
başvurmuş ve kararı bekleyen kişiye verilen addır[4]. Kaçak göçmen kavramından
ise artık haksız yere kriminalize ettiği düşünüldüğü için kaçınılmaktadır.
Entegrasyon Süreci
Bilindiği
gibi Batı'da kısa süre önce göçmenler konusunda bir uzlaşma oluşmuş, olumsuz
asimilasyon süreci kavramına alternatif olarak önce eritme potası (melting pot) daha
sonra entegrasyon süreci (integration
process) kavramları geliştirilmişti. Ancak 2001 saldırıları sonrasında önce
Ortadoğu daha sonra Yakındoğu’dan Batı’ya olan sığınmacı akınının yoğunlaşması
bir takım insan hakları ihlallerini de beraberinde getirmiştir.
Sığınmacı Krizi veya Dramı
Avrupa’da
son yıllarda yaşanan sığınmacı sorunu Neonazist ve ırkçı saldırılardan dolayı
bir krize olduğu kadar bir drama da dönüşmüştür. Yaşanan gelişmeler soğuk savaş
yıllarını hatta “Hitler Almanyası”nı hatırlatmaktadır.
Petry
Alman
Mannheimer Morgen gazetesine konuşan Frauke Petry, polise silah kullanma
yetkisinin verilmesinin ve emniyet güçlerinin ülkeye yasa dışı yollardan
girmeye çalışan sığınmacıların üzerine gerekirse ateş açmasının gerektiğini ifade
etmiştir.
Mülteci
ve Müslüman karşıtlığı ile bilinen Frauke Petry, Stuttgart'ta geçtiğimiz hafta
ilk kongresini yapan aşırı sağcı AfD (Alternative für Deutschland) Partisinin
lideridir. Bu kongrede parti programına "İslam Almanya'ya ait değildir"
(Islam gehört nicht zu Deutschland) yazılmıştır.
Sığınmacılara
ateş açılsın önerilerine ilişkin olarak sosyal demokrat politikacı Thomas
Oppermann, en son soğuk savaş döneminde, Doğu Almanya'dan Batı'ya geçmeye
çalışanlara ateş açıldığını hatırlatmış ve "Bu emri en son Eric Honecker[5] vermişti" demiştir.
Bilindiği gibi bu dönemde Doğu Almanya'dan Batı'ya kaçmaya çalışan yaklaşık 2
bin kişi Doğu Almanya'nın güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülmüştü.
2013'te kurulan AfD
Partisinin tehlikeli yükselişi
Danimarka
Adalet Bakanı Sören Pind 2015’in Aralık ayında sığınmacıların ziynet eşyasına
el konulması gerektiğini ileri sürmüştü. İsveç SVT televizyonunun haberine
göre, bu açıklamadan bir hafta sonra Danimarka’nın Suriyeli göçmenlerin
yanlarında getirecekleri 300 avrodan yüksek değerdeki maddi varlıklara ve
mücevherlere el koyma yasası parlamentoda kabul edilmiştir[6]. Söz konusu yasa uyarınca
sığınmacıların çantası aranacak, ziynet eşyaları satılacaktır.
The
Guardian gazetesine göre İngiltere İçişleri Bakanlığınca Galler'in başkenti
Cardiff'teki mültecilere
renkli bileklik takma zorunluluğu getirilmiştir. Gazete bu durumu manşetinden
kırmızı bileklikli siyah bir elin fotoğrafını koyarak duyurmuştur. Gazete
renkli bileklikleri takmayan mültecilerin yemek alamadığını aktarırken,
bileklik takanlara 3 öğün yemek verildiğini bildirmiştir.
The Guardian
Habere
göre bir sığınmacı yaşadıklarını “Kaldığımız binadan yemek yediğimiz binaya her
gün 10 dakikalık bir yürüyüşle geçiyorduk, cadde boyunca bilekliklerimiz
görünecek şekilde yürüyorduk. Yoğun trafiği olan yolda sürücüler kornaya
basıyor ve bazen arabalarının pencerelerinden uzanıp bize, ‘Ülkenize geri
gidin’ diye bağırıyorlardı” şeklinde ifade etmektedir.
Bilindiği
gibi Hamburg'da da sığınmacıları “ayırt edebilmek” için her birine renkli ve
üzerinde kayıt numaraları olan bileklikler takılmaya başlanmıştı. Konu ile
ilgili haberler 26 Eylül 2015'te solcu Die Tageszeitung diğer adıyla TAZ
gazetesinde ve Stern dergisinde yer almıştı.
TAZ
Gazetesi ayrıca Almanya'da eski Nazi toplama kampı Buchenwald'daki barakaların,
Ortadoğu ve Afrika'dan gelen mülteciler için barınak olmasını da eleştirmişti.
Daha
Mart ayında Madrid'de PSV Eindhoven-Atletico Madrid maçı yapılacaktı. Bu maç
öncesinde Hollandalı sarhoş taraftarlar Plaza Mayor Meydanında önce
sığınmacıların önlerine bozuk para atmışlar ve daha sonra onların bu bozuk
paralar için birbiri ile mücadele etmelerini eğlenerek seyretmişlerdir. Hatta
her paradan sonra "oley" çekmişlerdir. Bununla bile yetinmeyip sığınmacılara
şınav çektirmişler, resmen sirk ayısı gibi oynatmışlardır.
Çek Cumhuriyeti ve Giresunlu Öğrenciler
Çek
Cumhuriyetine varmayı başaran sığınmacılar çocuklar da dâhil olmak üzere Çek
Polisi tarafından teker teker numaralandırılmaktadır.
Trenden henüz inen
sığınmacılar
Euronews
Televizyonu bu durumu "nazi usulü" olarak nitelendirmiştir[7].
Çek Polisi
Yalnız
Almanya'da değil hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde sığınmacılara yönelik
ırkçı saldırılar yaşanmaktadır. Bu ülkelerin hükumetleri adeta mülteci
paranoyası geliştirmişlerdir. Nitekim yine Erasmus öğrenci hareketliliği
kapsamında Çek Cumhuriyetine giden Giresun Mesleki Teknik Anadolu Lisesinden 24
öğrenci ve 2 öğretmen, 13 Kasım 2015'te mülteci sanılarak yaklaşık 3 buçuk saat
boyunca ormanlık alanda bekletilmiştir[8].
Giresunlu Öğrenciler
Hitler Almanyasına Olan Benzerlik
Bütün
bu uygulamalar Nazi Almanyasının Yahudileri diğerlerinden ayırt etmek için
uyguladığı yöntemi hatırlatmıştır. 1940'lı yılların başlarına kadar Yahudiler
için Almanya bir cehenneme dönmüştü. II. Dünya Savaşında da Naziler tarafından
Yahudi kökenliler bir yandan mal varlıklarına el konulurken, diğer taraftan
işlerinden çıkarılmışlardır[9].
Yahudileri
hayattan dışlamanın zirvesine ise "Davut Yıldızı" takma
zorunluluğunun getirilmesi ile ulaşılmıştı.
Nitekim 1 Eylül 1941'de kabul edilen bir polis yönetmeliğine göre,
yediden yetmişe bütün Yahudiler sarı renkli ve üzerinde "Jude
(Yahudi)" yazılı bir "Davut Yıldızı" takacak ve sokağa günde
ancak bir saat çıkabileceklerdi. Hatta Yahudiler, Nazi yönetiminin işgal ettiği
ülkelerde de üzerinde Davut Yıldızı bulunan ve “Jude” yazan bir pazu bandını
taşımak zorundaydılar.
Kollarında
yıldız olan Yahudilere sokaklarda her tür eziyet yapılıyor, pek çok dükkân
sahibi Yahudilere bir şey satmayı reddediyordu. Kendilerine ait olan dükkânlar
da kapatıldığı için, Yahudiler ancak karaborsadan büyük paralar karşılığında
yiyecek satın alarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı. 40’lı yıllarda Davut
Yıldızı nasıl Yahudileri saldırıların hedefi haline getirdiyse, günümüzde de
sığınmacılar bileklikler ile Neonazist saldırıların hedefi haline getirilmeye
çalışılmaktadır.
Pazu bandı
Sonuç yerine
Sığınmacı
sayısı II. Dünya Savaşı sonrasının rekorunu kırmıştır. Artık hepimiz birer
sığınmacı adayıyız.
Sığınmacı
krizinin en önemli nedenlerinden biri de Müslüman coğrafyaların doğal
kaynaklarının sürekli Hıristiyan Batı ülkelerine taşınmasıdır. Bu kaynaklar
sömürgecilik döneminde direkt gemilere ve vagonlara yüklenip gasp edilmektedydi.
Neokolonyalizm dönemine geçildikten sonra artık yerli kompradorlar, çok uluslu
şirketler, STK'lar yardımıyla taşınmaktadır. Müslüman ülkelerde rüşvet,
uyuşturucu, insan ticareti gibi yasadışı üretim faaliyetlerinin Hıristiyan Batı
ülkelerden daha fazla olduğu doğrudur. Ancak bu gayri meşru ve illegal mal ve
hizmetleri en fazla Hıristiyan müşteriler satın almaktadır.
Hıristiyan
kapitalist ülkelerin sömürgeci politikalarının kurbanları yalnız Ortadoğu ve
Yakındoğu'nun Müslüman ülkeleri değil aynı zamanda Asya'da, Afrika'da,
Avustralya'da, Okyanusya'daki gelişmemiş ve gelişmekte olan toplumlar ve Avrupa'daki
eski komünist ülkelerdir.
Tam
da entegrasyon fikrinin gelişmeye başladığı bir dönemde sığınmacı akınının
yoğunlaşması ve sonrasında görülen insan hakları ihlallerinin şifreleri Arap
Baharında değil 2001 saldırılarında aranmalıdır.
2015
yılında ırkçı uygulamalar ve yaşanan ırkçı saldırılar sonucu oluşan sığınmacı
dramını hafifletmek için son zamanlarda çeşitli açıklamalar yapılmıştır.
Danimarka
Hükumeti alyans ve cep telefonlarına el konulmayacağını bildirmiştir. İngiliz İçişleri
Bakanlığından aldığı ihale uyarınca sığınmacıların Galler'de barınmasından
sorumlu olan Clearsprings Ready Homes şirketi 25 Ocak 2016’dan sonra bileklik
uygulamasını gözden geçireceğini belirtmiştir. Çek Cumhuriyeti İçişleri Bakan
sözcüsü Lucie Novakova sığınmacıları numaralandırmalarının nedeninin
'çocukların kaybolmasını önlemek' olduğunu belirtirken Çek polisinin yabancılar
dairesinden Katerina Rendlova da sığınmacıları aile kaydını tutabilmek için numaralandırdıklarını
ifade etmiştir: ''Buraya geldikleri trenin numarasını da kayda geçiriyoruz.
Böylece onları hangi ülkeye geri göndereceğimizi de bilebiliyoruz. Numaralarını
kâğıda yazıp veriyorduk ama bu kâğıtları atıyorlardı.”[10]
Her
ne kadar hükumetler bu türden açıklamalar yapmaya devam etse
de yaşanan gelişmeler nedeniyle entegrasyon fikrinin yara aldığı açıktır.
[1] http://www.madde14.org/,
iltica ve göç alanındaki bilgi ve belgeleri bir araya getirmeyi hedefleyen bir
bilgi bankasıdır. Web sayfasına İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin sığınma
hakkına ilişkin olan 14. Maddesi onuruna bu isim verilmiştir.
[2] Oğuzhan Türkoğlu,
Mülteciler ve Ulusal/Uluslararası Güvenlik, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXX, Sayı2, 2011, pp. 101-118
[3] Bu
düzenleme içeriği itibariyle yetersiz görülmüş ve sonrasında Mültecilerin
Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü ile yeniden düzenlenmiştir.
[4]
www.unhcr.org.tr
[5] Almanya
Sosyalist Birlik Partisinin (SED) birinci sekreteri.
[6] Posta,
30 Ocak 2016.
[7] http://tr.euronews.com/2015/09/03/cek-polisi-multecileri-nazi-usulu-damgaladi/
[8]
Milliyet.
[9] Michael Berenbaum,
The World Must Know: The History of the Holocaust as Told in the United States
Holocaust Memorial Museum, 2005, s. 103.
[10]
Rusya’nın Sesi (Yeni adıyla Sputnik).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder