1 Nisan 2014 Salı

(2) İline Diline Beline Sahip Çık!

Aynı memlekette yaşayan, aynı lisanı konuşan, aynı soydan gelen topluluğa millet diyoruz.

Bununla birlikte millet kavramına ilişkin bir çok başka tanımlamalar da yapılagelmiştir. Bu çeşitliliğin bir nedeni de milletin öznel (subjektif) bir kavram olmasıdır.

Ziya Gökalp Türk Milletini "dili dilime, dini dinime uyan" ifadesi ile tanımlamıştır.


Buna göre her millet için ayrı bir millet tanımı vardır diyebiliriz.

"Dili dilime uyan, dini dinime uyan" ifadesi Türk Milletinin bizzat kendini anlatırken söylediği ifadedir.

Dolayısıyla milletimiz öncelikle kendi dilini konuşanı kendinden kabul etmektedir. Bu durumun nedeni muhtemelen Türkçemizin özgünlüğü, zenginliği ve eşsiz müzikalitesidir.

Dilimiz başka dillerden aldığı sözcüklere bile yansıma katmıştır.

Her ne kadar şaire ‘kelimeler kifayetsiz, şarkılarsa güzel’ gelse de kanaatimce Türkçe’nin en az şarkılar kadar ahenkli bir tınısı var...

Belki de bir gün bütün sözcüklerimizin yansıma ifade eden bir kökten geldiği keşfedilecektir.

Eşseslilik o kadar son derece yaygındır. 'Düşmek' sözcüğü sadece Fuzuli tarafından 30 farklı anlamda kullanılmıştır.

Kaideler o kadar düzgündür ki tanışmak/danışmak örneklerinde olduğu gibi aralarında binlerce kilometre mesafe bulunan yurtlarda toplumun gelişen ihtiyaçları doğrultusunda aynı kavram aynı kök ve eklerle oluşturulmuştur.

Nitekim tanınmış filolog ve oryantalist Max Müller "Türk dili o kadar mükemmel ve kaideleri o derece kıyasidir ki, bu dili sanki lisaniyat alimleri vücuda getirmiştir" der. Merhum Necmettin Hacıeminoğlu Hoca 1992 yılında yayınladığı çalışması ile Türk Dilinin ‘bölünmez atom’u heceyi parçalayarak, hece içerisindeki kök, gövde ve eklere ulaşmıştır[1].

Nihayet dünyanın en güzel dillerinden birisi olan Türkçe'dir.

Doğal olarak Türkçe konuşmak zordur!

Bazı batı dillerinde 45 ses bulunurken Türkçe'de 54 farklı ses bulunmaktadır.

Ana dili Türkçe olmayan bir insanın 'nazal (genizden) n'yi seslendirmesi imkansızdır. Tarih boyunca casusluk (espiyonaj) etkinliklerinde 'nazal n' en çok üzerinde durulan hususlardan birisi olmuştur.
***
Milli edebiyatımızın en büyük şairi Yahya Kemal Beyatlı, ses bayrağımız, güzel Türkçemiz için "Bu dil ağzımda annemin sütüdür" diyor. 

Ana dilimiz böylesine güzel, böylesine saf ve böylesine temiz bir şekilde anlatılamazdı. 

Üstelik kültürümüzde anne sütü mukaddestir.

Gözümüzün nurudur.

Başımızın tacıdır. 

Anne sütü ve 'Türk Dili', bir annenin bebeğine verdiği ilk iki hediyedir. Onun için biz başka milletlerin yaptığı gibi kendi dilimize 'doğuştan gelen (native) dil' değil 'ana dil' diyoruz. 

Türkçe annemiz kadar temiz, annemizin sütü kadar saf ve bayrağımız kadar mukaddestir. 

Atatürk'ün "Milli his ile dil arasında bağ çok kuvvetlidir" sözü ne kadar da isabetli.
***
Türkçemizin temeli konuşma dilidir.

10 bin yıllık geçmişi olan dilimiz UNESCO'nun raporuna göre en çok konuşulan 3. anadildir.

Bir dilin yaşamasının koşulu o dilin konuşuluyor olmasıdır. Aksi halde Latince örneğindeki gibi ölü bir dilden söz etmek icap eder.

Edebiyatımız da 'söz'e dayalıdır. Hacı Bektaş-ı Veli, Makalatını yazmamıştır. Yunus Emre, Divanını söylemiştir.

Bizde ölümsüz eserler yazılmamış söylenmiştir.
*** 
Bir dilin bilim, kültür, eğitim ve devlet dili olması durumunda yazılı dil de güçlenir. 

Hala yabancı dilde yayın yapalım, yabancı dilde eğitim yapalım, eurovizyona yabancı dilde şarkı ile katılalım diyenler var. 

Oysa yabancı dilde bilim üretemeyiz.

Hiç bir egemen devlet yabancı dilde eğitim yaparak vatandaş yetiştirmez. 

Öte yandan konuşma dilimiz ve yazı dilimiz büyük bir yozlaşma tehdidi altında. 

Son zamanlarda kısa mesaj, elektronik posta ve anlık ileti yazarken ö yerine o, ü yerine u, z yerine s, g ve k yerine alfabemizde bulunmayan q, ks yerine x, v yerine çift v (w) furyasından geçilmiyor.  

Yumuşak g, ya düşürülüyor ya da yerine g kullanılıyor. Keza y ve r seslerini de düşürmek de 'çok tarz' oluyor (!). 

Eğitim Fakültesi öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada, öğrencilerin ancak %10'unun il-köğ-re-tim, ba-şöğ-ret-men gibi sözcükleri doğru bir şekilde hecelerine ayırabildikleri bulunmuş.

Sınav kağıdına 'Osm. Devleti' gibi şeyler yazan öğrencileri olduğunu söyleyen hocalar bile var.

Aralara yabancı sözcük serpiştirmenin ifadeyi süslediği sanılıyor: kuul, ambiyans, komputır, rantıbıl, aysberg, tirendi, uydurmasyon, atmasyon, konsept, prezentabıl, smayl yapmak, relaks olmak, spontone, eks sevgili, eyırbeg ve daha bir yığın saçmalık. 
***
Her vatandaşımızın evinde bir Türkçe sözlük ve bir de imla kılavuzu bulunmalıdır.

Gençlerimiz en azından http://www.tdk.gov.tr adresinden yayın yapan Türk Dil Kurumumuzu takip ederek bir an önce kendilerini "sms" argosundan kurtarmalıdırlar.

Özellikle Sıkça Karıştırılan Sözler bölümünü tavsiye ediyorum.
***
Şair Yusuf Yanç "Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum/Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?/Bir ferman yayınlamıştı/Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?" diyor.

Ben de bütün gençlere,

Memleketine lisanına soyuna sahip çık diyorum. 

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin dediği gibi:

İline, diline, beline sahip çık!

[1] Necmettin Hacıeminoğlu, Türk Dilinde Yapı Bakımından Fiiller, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1992.

İndir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder