1 Nisan 2018 Pazar

(43) Okuduğum Kitaplar

Mart ayında okuduklarım, Tolstoy'la başlayalım.


Lev Nikolayeviç Tolstoy, Efendi ile Uşağı (Çeviri: Mehmet Özgül)
Tolstoy benim Rus Edebiyatında en yakın hissettiğim yazar. Katı gerçekçi olan sanatçı, zengin bir aileden gelmesine rağmen eserleri Marksizm'den etkiler taşıyor. Tolstoy Eserlerinde ara ara mülkiyeti eleştirir, özellikle Anna Karenina'da yaptığı gibi ahlaki yargıların tutarsız ve bazen de ölümcül olabileceğini sorgular. Bunu doğrudan ifade etmeyip, bazen karakterlere söyletir bazen de onun eserin sonunda, hikayenin bütünü ele alındığında hissedilmesini sağlar. Okuyucuyu yargıların iki yüzlülüğü ve gerçekle yüzleştirir. Kitapta üç güzel öykü yer alıyor. Efendi ile Uşağı, Tipi ve Polikuşka.  Üçü de sert kış koşullarında geçiyor. İlk olarak 1895'te yayınlanan Efendi ile Uşağı, novella türünde bir başyapıt sayılabilir. Öyküde insanların zorlu kış koşullarında birbirine muhtaç olma konusu işlenmiş. Bunun yanında Polikuşka da bana çok sürükleyici geldi. Bu öyküde okuru ilginç sürprizler bekliyor. Özellikle Polikuşka'dan ötürü beş verdim.


Emine Işınsu, Çiçekler Büyür
Sürükleyici ve etkileyiciydi. Bir oturuşta değil ama bir günde bitirdim. Emine Işınsu, kendisi gibi edebiyatçı olan Halide Nusret Zorlutuna'nın kızı, Ayhan Tuğcugil ismiyle de kitaplar yayınlayan İskender Öksüz'ün eşi. Işınsu'nun teyzesi ise Pınar Kür'ün annesi olan yine edebiyatçı İsmet Kür. Eser, Sovyetler Birliğinin uydusu olan Bulgaristan'da geçiyor. Geçtiğimiz kasım ayında yitirdiğimiz Naim Süleymanoğlu mesela, 1986 yılında Bulgaristan zulmünden Türkiye'ye kaçmayı başarabilmiş bir sporcumuzdu. Maalesef önemli bir insan hakları sorunu olan dış Türklerden bahsetmek Türkiye'de hala Amerikancı, şovenist gibi ithamlara hatta kurşunlara hedef olmak anlamına geliyor. Rusya ve Çin'in çıkarlarına halel gelecek diye ödü kopanlar hala Turancılığı, ırkçılık kavramının yanına koyarak kullanıyorlar. Eser, tecavüze, işkenceye, hatta sevgiliye, aşka rağmen ülkü'den vazgeçmemek üzerine. Çiçekler Büyür'ün İlay'ı, belki de Reşat Nuri'deki Feride'den sonra Türk Edebiyatındaki en iyi kadın kurgu karakter. Yer yer edebiyat kuramına da dokundurmalar var. Filmi yapılası bir kitap... Çiçekler Büyür'ü okumanızı tavsiye ederim. Derin izler bırakacak. Beş!

Mihail Bulgakov, Usta ile Margarita (Çeviri: Aydın Emeç)
Muhalif Yazar Bulgakov'un, yazıldığı döneme göre bir hayli sıra dışı, sistem eleştirisi niteliğindeki fantastik ve alaycı romanı. Sovyetler döneminin sanat, konut ve döviz siyasetine trajikomik yergiler var. Çizgi romanı ve anime filmi de var. Usta ile Margarita'ya kayıtsız kalmak mümkün değil. Roman, ortaçağın safsatalarını andıracak şekilde kedilere pek iyi bir gözle bakmıyor. Fantastiklere biraz mesafeli olduğumdan belki, ve son kısımlarında tempo biraz yavaşladığı için üç verdim.

İsmail Saymaz, Fıtrat: İş Kazası Değil, Cinayet
Güzel bir kitap. Üç verdim. Çoğu insan büyükşehirlerde gökdelenlerin önünden geçerken, bunların yapımında kaç işçinin göz göre göre ölüme gönderildiğini bilmez. Çünkü bu insanlar birkaç cümlelik haber olur, unutulur giderler. Olan geride kalan yakınlarına olur. Onlar da bu cinayetten muhalefeti sorumlu tutarlar. Çünkü yerli ve milli patronlar işçileri emirle parti mitingine götürür, iş kazası olduğunda "yönetmelik tebliğ edilmedi" diye savunma yapar, ceza almaz, "sopa" ile çalıştırılan işçi muhalefet partisi çalışma süremizi azalttı, yer altında yemek yedirdiler der. Kısır döngü devam eder. Konu hakkında yeterince çalışma olmadığı için Saymaz'ın kitabını çok önemsiyorum. Bataklığı kurutmak için büyük resmi göstermeye çalışmış, yani iktisat kuramı gibi konulara da giriyor. Ama pek sağlam olmamış. Gözden geçirilmesi gereken yerler var. Ermenek maden kazası için "daha Soma'dan beş ay geçmeden bu sefer de Ermenek'te" diyor. Yanlış, iki kaza arasında beş ay değil on yedi ay var. Ya da bir yıl artı beş ay. Bir de Saymaz'ın yaz(a)madıkları var. Kitabın 191. sayfasında geçen ve Bursa'da meydana gelen maden kazasını, Fetullah'ın Asım Yıldırımı neye bağlamıştı? İbrahim Fırtına, Aytaç Yalman, Özden Örnek'in ifadesinin alınmasına bağlamıştı. Fetullah'ın Asımı alışkanlık yapmış, 24 şubat 2010'daki Balıkesir maden kazasını da 23 şubattaki balyoz gözaltılarına bağlamıştı. Ergenekon öyle bir örgüttü, istediği zaman yağmur yağdırabiliyor istediği zaman güneş açtırabiliyordu(!).


John Man, Tanrı'nın Kırbacı Attila (Çeviri: İsmail Tulçalı) 
Rivayete göre Fransa'da bir kilise psikoposu Attila'ya "Ben Lupus, Tanrı'nın elçisi" demiş. Attila cevap vermiş "Ben de Attila, Tanrı'nın kırbacı".  800 yıl sonra Cengiz Han da benzer şekilde "Ben Tanrı'nın cezasıyım" diyecekti (John Man'ın Cengiz Han isimli bir kitabı da var). Yukarıdaki haritada 450 yılında Avrupa'nın üzerine bir karabulut gibi çökmüş olan biziz işte. Çin kaynaklarında geçen Hiung-nu ile Hun aynı şeydir. Aradaki fark Çinlilerin söyleyişte zorlanmasından kaynaklanmaktadır. John Man, Tanrı'nın Kırbacı Attila'da Hunlar üzerine çeşitli bilgileri karşılaştırarak, özellikle Hunlar aleyhindeki bir takım karalayıcı efsanelerdeki çelişkileri ortaya koymaya çalışmış. Beş verdim. Fakat yine de daha sağlam bilimsel bilgi için İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ali Ahmetbeyoğlu'nun eserlerine göz atmanızı tavsiye ederim. Geçen ay Türkiye Üçlemesinin son kitabı olan Cumhuriyet Türk Mucizesi 2. Kitabı bitirdim. Son olarak seriyi değerlendirmek istiyorum.

Turgut Özakman, Türkiye Üçlemesi (Şu Çılgın Türkler-Diriliş Çanakkale 1915-Cumhuriyet Türk Mucizesi)
Serinin yayınlanma sırası, tarih sırasına uymuyor. Benim okuma sıram daha farklı oldu. İlk Şu Çılgın Türkler'i okudum. Zaman'ın AYM kararı olduğu halde bırakılmayan fetoş yazarı var bir tane, hiçbir zaman okumadığı Şu Çılgın Türkler'e "Ergenekon'un edebiyat ayağı" derken Radikal'deki liboşlar da "popüler tarih kitabı", "ulusalcılığın kült kitabı" diyordu. Türk Milletine bir "anırma" borcu olan Engin Ardıç ise yaşadığı hazımsızlığı defalarda Sabah gazetesindeki köşesine taşımış, yazardan "Bay Turgut" diye söz ediyordu. Yazarın hayatını kaybettiği gün bile köşesinden öfke kusuyordu, "Kemalist militan" diyordu. Şimdi birbirlerini yiyorlar. Kitap, diğerlerinden daha fazla baskı yaptı. Anlatımı en romansı olandı. Daha sonraki kitaplarda romansı kurgu karakterler neredeyse bir kaç yüz sayfada bir devreye girecekti. Kurtuluş savaşında cephe gerisi ilk defa ele alınıyordu. Bu cephe gerisi üslubu diğer kitaplarda yok. Hatta Falih Rıfkı Atay'ın Çankayası ile Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adamının üslubu, Özakman'ın son iki kitabına göre daha bireyselci, daha fazla insan hikayesi. Kitaplar yayınlanmadan önce, Şu Çılgın Türkler ile Cumhuriyet Türk Mucizesi'nin ayrı ayrı filmleri çekildi. Cumhuriyet'te Atatürk'ün MacArthur ile görüşmesi konusundaki bilgilerin kuşkulu olduğu yazıyor. Oysa filmde oldukça teatral bir şekilde görüşmeye yer verilmiş. Belki farklı baskılarda metin değişmiştir, inceleyemedim. Hele hele, İslamcı kesimin yüz yıldır İngilizlere yakın durma alışkanlığından olsa gerek Atatürksüz Çanakkale yaratma gayretlerinin hızlandığı şu günlerde Diriliş Çanakkale 1915'in filminin çekilmesine gerçekten ihtiyaç var. Yazar Şu Çılgın Türkler'de İttihat ve Terakki Cemiyetine, Cumhuriyet'te Türk Ocaklarına, Diriliş'te hurafeciliğe keskin eleştiriler getiriyor. Ben serinin en çok Cumhuriyetinden hatta Cumhuriyet'in ikinci kitabından yararlandım. Bu kadar iyi bir araştırmada eksik bir yön bulmak çok zor. Cumhuriyet'in 1934 yılını ele alan bölümünde, Atatürk'ün otomobille Kırşehir'e gitmesi anlatılıyor. Armstrong'un Bozkurt  kitabında da çok benzer bir olay anlatılıyor. Yalnız her ne kadar taraflı yazılmışsa da Bozkurt 1932'de yayınlandı, benim okuduğum baskıda bir takım ilaveler varsa bilemem. Son bir kaç yılı anlatan bölümde bazı sayfaların dizgisi hatalı gibi geldi. Sonuç olarak, Engin Ardıç gibi uyuzlara -ki bunlar Ali Kemallerin neslidir- kanmayın, Turgut Özakman bu kitapları "uyuzluk" için yazmadı, tarih öğrenilsin diye yazdı. Eğer Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilmeniz gerektiğiniz düşünüyorsanız, Şu Çılgın Türkler, Diriliş Çanakkale 1915 ve Cumhuriyet Türk Mucizesini mutlaka okumalısınız. Çünkü, her bir ayrıntının hangi kaynaklardan alındığı tek tek açıklanmış. Daha önce hiç işlenmemiş konulara girilmiş. Seriye toplu olarak beş puan verdim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder