Toplumsal olarak uzunca
bir süredir gazete manşetlerini süsleyen bir kavramdır şiddet... Buna rağmen de
her nasılsa oldukça ilgi çeken, bir başka deyişle basın için de cazibesini
kaybetmeyen bir kavram... Hal böyle olunca diğer tüm kavramların başına gelen
“şiddet” kavramının da başına geliyor ve içi boşaltılıyor ya da kısıtlı bir
alana hapsedilerek anlamı zayıflatılıyor. Belli bir noktadan sonra gördüğü
ilgiden dolayı kimilerinin kısaca PR olarak adlandırdığımız hakla ilişkiler
çalışmalarının mezesi oluyor, sosyal medyada halkın gözü önünde kalmak isteyen
kimi sanatçıların duyar kasmasına alet olurken çoğunlukla da sayfa doldurmaya
yarayan güçlü bir malzeme olarak güncelliğini koruyor.
Şiddet temel anlamı
itibarıyla konsantrasyon veya yoğunluğu anlamını taşıyor, sözgelimi elektriğin
şiddeti, yağan yağmurun şiddeti örneklerinde olduğu gibi... İnsan ilişkileri
sözkonusu olduğunda ise genellikle kişilerin birbirleriyle olan iletişiminde
fiziksel boyutta müdahalede bulunarak yıldırma ve zarar vermesini tanımlıyor.
Bu anlamın sadece kişiler arasındaki fiziksel anlamda zarar verici davranışla
sınırlanmış olması ise sorunun bir anlamda gerektiği ölçüde kapsamlı olarak ele
alınamamasına ve devamlı bir hal almasına zemin hazırlıyor.
Örnek vermek gerekirse, şiddet denilince sadece eşler arasındaki geçimsizlik sonucunda erkeğin kadına fiziksel şiddet uygulamasının akla gelmesi, bir başka deyişle şiddet kavramının anlamının bu çerçeveye hapsedilmesi sorunun giderek büyümesine yol açıyor. Oysaki, şiddet kavramının alt başlıkları ve aynı zamanda temel sebepleri arasında sözel şiddet, mahalle baskısı, toplumsal baskı, kamuoyu baskısı, ileriye dönük umutsuzluk, çaresizlik, cinsiyet ayırımını körükleyen toplumsal kabuller, kişisel ve sosyal tatminsizlik, başkalarına daha bonkörce sunulan olanakların bir diğer kesime sunulmaması hatta tersine zorluk gösterilmesi sayılabilir ve bu nedenlerin mutlaka saptanarak ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Önceki satırlarımızda
bahsetmiş olduğumuz temel nedenlerden birinin bile göz ardı edilmesi kişiler
arasındaki iletişimsizliğin fiziksel şiddetle sonuçlanmasına neden olacaktır.
Örneğin aldığı maaşın yetersizliği nedeniyle ailesine normal yaşam
standartlarını bile sunamayan bir erkek bireyin bu durumdan şikayet eden
eşinden erkeklik gururunu incitecek sözler duyması ve aşağılanması sonucu eşine
fiziksel müdahalede bulunmasını ele alırken sadece “kadına şiddet” olarak ifade
ettiğimizde sorunu çözmüş olmadığımız gibi devamına da davetiye çıkarmış
oluyoruz.
Zannedilmesin ki
erkek-kadın ilişkisinde fiziksel şiddet sadece zaman zaman “düşük eğitimli ya
da kırsal kesim” diyerek hor gördüğümüz toplum kesiminde görülüyor. Oldukça
meşhur bir erkek komedyen ile kadın şarkıcının arasında geçen ve kamuoyunu
mahkeme sürecinde de oldukça uzun süre meşgul eden olayı muhtemelen
duymuşsunuzdur. Bu olayda kadın tarafı olan şarkıcı davacı olduğu sevgilisine
“seninle ayrı olduğumuz dönemde sırf senin erkeklı gururunu kırmak için nefret
ettiğin kişi ile birlikte oldum” dediğini ve bundan sonra fiziki şiddete
uğradığını kendi ifadesinde belirtmiştir. Üstelik bu sözleri uzun bir
ayrılıktan sonra barıştıkları günün gecesinde söylediğini açıklamıştır. Tıpkı
bu olayda olduğu gibi, kişilerin özel hayatlarında geçen fiziki şiddet
vakalarını olaya temel oluşturan sözel şiddet boyutundan bağımsız ele almak
konuyu sadece magazine sayfalarının malzemesi haline getirmekten, hatta
özendirici nitelik kazandırmaktan ileri gitmeyecektir.
Toplumsal bir problem
olarak muzdarip olduğumuz kişiler arası şiddet konusunun temel nedenleri
arasında saydığımız nedenlerden birisi olan cinsiyet ayırımını öne çıkarak
toplumsal kabuller de yer almaktadır. Örneğin yirmili yaşlardaki bir
delikanlının kendisine karşı gelen veya başka bir gençle aldatan sevgilisine
fiziksel şiddet uygulaması, içinde yaşadığımız toplumda ayıplanmak şöyle
dursun, teşvik edilmekte hatta gerekli görülmektedir. Toplumsal DNA birikimine
bu şekilde işleyen bilgilerle büyüyen bir erkek bireyin ilişkilerinde
sevgilisine veya eşine kızdığında veya kendisini bir nedenden dolayı çaresiz ve
öfkeli hissettiğinde fiziki şiddet uygulamasına kızmamak gerekir. Belli
durumlarda “döverek veya söverek terbiye etme” yetkisi bugün siyasi ilişkilerde
de görülmektedir iş dünyasındaki iletişim süreçlerinde de... Bu hastalıklı ve
oldukça tehlikeli iletişim yolunu devletin bir bakanı da kullanabilmektedir,
bahsi geçen bakana cevap vermek için bakanlık önünde hesaplaşmaya davet eden
bir parti lideri de...
Umarım artık toplumsal
bir yara haline gelen, bu satırların yazarı dahil hiçbirimizin kendisini
vareste sayamayacağı bir davranışsal problem olan şiddet kavramının sadece
fiziksel değil tüm alt başlıklarıyla kapsamlı olarak ele alınması gerektiği gerçeğini
gözler önüne serebilmişizdir. Çünkü bu davranışsal yönelim bizlerin
yetişmesinde adeta bir vitamin gibi zihinsel ve davranışsal genetiğimize
işlenerek büyüdük... Maalesef...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder