BİR ÜLKÜCÜNÜN KARA TALİHİ
Değerli okuyucular. Bugünkü yazımda bir ülkücünün makus
talihinden bahsetmek istedim. Aslında bahsettiğim ülkücü bir kişi değil
elbette. Bu köşede hiçbir zaman kişilerden bahsetmek istemem. Kast ettiğim de
asla “bir kişi” değildir. Bir zihniyet, bir orta direk, normal ve orta direk,
samimi, içimizden biri, birileri, sen, ben, o, yani bir anlamda hepimiz.
Hem ülkücünün tarifini yapalım, hem çektiği çileyi dile
getirelim, hem ortalama ve samimi, fedakar, cefakar insanların başına gelenleri
anlatalım, hem de yapanları inceden eleştirelim ve onlara sitem edelim.
Kimdir ülkücü?
Vatan, millet, bayrak, ezan, kitap, ezan diye; her koşulda,
her zaman ve her yerde ayağa kalkandır. Ayağa kalkar, ok gibi fırlar, göreve
koşar. Gel gör ki ayağa kalkar ama yerine hemen biri oturur. Kendi ayakta
kalır. Geride bıraktıklarına bile saygı gösterilmez. Hemen ayağa kalkması
eleştirilir. Sinirli olduğu ve tedavi görmesi gerektiği bile söylenir.
Ülkü Ocaklarına gider, çay alır, çay demler, su faturasını
öder, para toplar menemen yapar, dergisini alır cebindekinin tamamını verir eve
yürüyerek gider. Reis ol derler, filanca arkadaşımıza yakışır, o varken bize
laf söylemek düşmez der ama söylediği kişi reis olunca kendi ocağına girmesi
yasaklanır. Gelse de niye geldin ne işin var denir.
Ülküsünün peşinde koşarken kendini ihmal eder, sağlığını
ihmal eder, hayata gecikir, herkesin işini görür; ama kimse onun işini görmez.
Çok sevdiği Ocak ve partisi, sokakta bir aşifteye bile sahip çıkar ama evine
ekmek götürmesi için ona yardımcı olmaz, eli ekmek tutsun diye uğraşmaz, okusun
da büyük adam olsun diye destek olmaz.
O bütün arkadaşlarına reisliği, başkanlığı, iyi yerleri,
makamı mevkiyi layık görür. Kimse ona hiçbir şeyi layık görmez. Hatta ülkücülüğü
bile layık görmezler. Bu da böyle kendini eğlendiriyor diye de arkasından dalga
geçerler.
Başka partilere, başka siyasi oluşumlara gidip yıllarca kendilerine düşmanlık edenlere, ocaklara veya partiye döndüğünde gösterilen itibar, bizim ülkücü kardeşimize gösterilmez. Üstüne bir de bunu dillendirmeye görsün, hemen hain ilan edilir patiden ocaktan uzaklaştırılır. Hakkında dedikodu yapılır, haber yazılır. Zaten metöyle ilişkiliydi, karı kız ayağı vardı falan filan.
Sendika kurar, cebinden para verir, kirayı denkleştirir,
karakollara çekilir sendikası için, o sendikadan olduğu için, ülkücü olduğu
için iş yerinde soruşturma geçirir, işinde yükselemez, sağa sola sürülür,
horlanır, en ağır işler ona verilir. Zamanla sendikacılık ağababalığa döndüğü
için olsa gerek, gel gör ki sendikası onu seçimlerde delege yapmaz. Bir de
üstüne delege olmak isterse de bozgunculuk yaptığı söylenir ve dışlanır. Ama atmazlar
sendikadan çünkü aidat kesilmektedir sendikaya. Sendikadan bu muameleyi görünce
ayrılırsa da zaten haindir. Ben söylemiştim diye başlar cümleler.
“Dokuz ışık” nedir diye sorsan ampulümsü bir aydınlatma yardımcısı
diye düşünen, Atsız dendiği zaman “Türk atsız olur mu, o ne demek” diyen, Ziya
Gökalp’i sorsan hayatında hiç duymamış gibi boş bakan, Ozan Arif’i hain olarak
tanıyan, ülkü nedir bilmeyen adamlar, başı maşı ayrı oynayan adamlar, dönek
adamlar, gönül verdiği yerlerde büyük adam olurken, kendi evinde bile adam
yerine konulmayan kişidir ülkücü.
Atıl kurt emri gelmektedir her zaman. Katıl kurt emri hiç
gelmez mesela. Hep atılandır ülkücü, katılan olamaz. Cefa çekmeye, fedakarlık
yapmaya gelmiştir dünyaya. Kaymak veya pasta yemeye hakkı yoktur hiçbir zaman. Ülküdaşı
bile layık görmez kaymak yemeyi ona.
Mesela hep ölmek için görev verilir bir ülkücüye. İhale
verilmez. Ancak ihaleyi alanın yanına koruma olması layık görülür. Sınırda
bekleyendir, operasyona çıkarken kızılelmaya yürüyen, geri dönmeyeceğiz
beklemesinler diyendir.
Beyaz çorap giymesi yasaklanır mesela ama Türkeş’e hakaret
etmek yasaklanmaz. Ülküdaşına hakaret etmek yasaklanmaz. Ülküdaşını satmak
yasaklanmaz. Her türlü yasak sadece ülkücüler için geçerlidir. Liderini sorgulamaması
emredilir ama lideri onu sürekli sorgular.
Gün yüzü görmeyendir ülkücü.
Ve gün gelir ölümsüzlüğü tadar ülkücü. Cenazesine kendi gibi
üç beş kişi katılır. Gönüllerdeki vefa da layık görülmez. Cenazesine katılmak
bile yasaklanabilir.
Hikaye burada biter.
Gökten üç taş düşer.
Birisi hikayeyi yazanın kafasına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder