1 Mayıs 2018 Salı

(45) Nisan Ayında Okuduğum Kitaplar

Merhum İsmail Çetişli Hoca'nın bir eseri ile başlayayım.


İsmail Çetişli, Edebiyat Sanatı ve Bilimi
Edebiyat Profesörü İsmail Çetişli'yi 2015'te zamansız kaybettik. Edebiyat Sanatı ve Bilimi, edebiyat sanatı ağırlıklı. Sınırlı Edebiyat Bilimi bölümünde, eleştiri, metin tahlili, kuram, edebiyat tarihi, karşılaştırmalı edebiyat, edebiyat sosyolojisi ve edebiyat eğitimi gibi konular yer alıyor. Yalnız Edebiyat Sanatı ismi daha isabetli olurmuş gibi. Kitaba iki puan veriyorum. Son bir yıldır okuduğum başka kitaplarda da rastladığım, kitaplardaki söyleşi (röportaj) bölümleri bana sıkıcı geliyor. Yazarlar bu söyleşileri okunacak kaynak listesinde verebilirler. Edebiyat Sanatı ve Bilimi, özlü sözlerle zenginleştirilmiş. "Edebiyat Dili" bölümünün yazarın çevirmenlerden çok hazzetmediği göze çarpıyor. Çetişli, "Türk Edebiyatının son bir buçuk asırda yaşanan değişimden olumsuz etkilendiğini" düşünüyor. Kitabın büyük kısmı Batılılaşma karşıtlığı üzerine kurulmuş. Batılılaşma demişken...

Necdet Hayta ve Uğur Ünal, Osmanlı Devletinde Yenileşme Hareketleri: 17. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar
"Modern ulus devletin teşkilatı ile karşılaştırıldığında 18. yüzyıl Osmanlı devlet teşkilatı üç bakımdan farklıydı. Birincisi Osmanlı devlet teşkilatı modern ulus devlete göre çok küçüktü. Merkezi idarede 1000 ila 1500 memur istihdam edilmekteydi. Özellikle kırsal nüfusun üzerinde çok ağır bir vergi yükü vardı. Ancak vergiler hazineye ulaşmıyordu. Çünkü aracılar gelirlerin büyük bir bölümünü çalıyorlardı. Vergilerin önemli bir bölümü eyalet idaresi tarafından harcanıyordu. Merkezi idareye milli hasılanın yalnızca %3'ü vergi olarak kalıyordu. Osmanlı devlet teşkilatının modern devletten ikinci farkı olarak Osmanlı Devleti tek tek yurttaşlarla değil cemaat temsilcileriyle ilgilenmekteydi. Devlet her bireyle tek tek ilgilenmek için gerekli olanaklardan yoksundu. Ancak bunda monarşinin doğasının da etkisi vardı. Örneğin Magna Carta sürecinde de aynı durum söz konusuydu. Üçüncüsü modern ulus devlet anlamında henüz yasa önünde eşitlik yoktu. Özellikle kadın erkek farkı keskindi."  Yukarıdaki tespitler Hollandalı Türkolog Eric Jan Zürcher'in Modernleşen Türkiye'nin Tarihi kitabında geçiyor. Bugün eğer sömürge değilsek bunu Türkiye'de modern bir ulus devleti kuranlara borçlu olduğumuz açık. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyetinin oturacağı temele ilk taşlar Osmanlı Devletindeki yenileşme hareketleri daha doğrusu Batılılaşma hareketleri ile konmuştur diyebiliriz. Direkt olarak Osmanlı Devletinde yenileşme hareketlerine odaklanan çok fazla kitap bulamadım. Hayta ve Ünal'ın kitabında benim gibi amatör yaklaşan birisi için çok toparlayıcı bilgiler var. O yüzden okumam faydalı oldu diye düşünerek dört puan verdim. Her ne kadar kaynakçada belirtilmişse de, bir takım Fahir Armaoğlu (19. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1789-1914) cümleleri bire bir alındığı halde dipnot düşülmemiş. Dolayısıyla eserin profesyonel tarihçiler için ne ifade edebileceğini çok fazla kestiremedim.   

David Eagleman, İncognito: Beynin Gizli Hayatı (Çeviri: Zeynep Arık Tozar)
İncognito'ya beş puan verdim. Özellikle 90'lardan sonra çok önemli gelişmeler kaydeden nöroloji bilimi üzerine hem popüler hem bilimsel hem de sürükleyici bir eser. Uzman olmasanız bile kitap, teknik terimlerle sizi boğmuyor. Yeni bakış açıları kazandırıyor. İnsan beyninin size oynadığı oyunlar, genetiğin etkileri... Nörolojinin ahlakla ve hukukla ne ilgisi var? Gelecekte dünya nasıl olacak? Bunlar ilgi alanınıza biraz giriyorsa, İncognito'yu beğeneceğinizden eminim. Amerikalı Eagleman'ı birçokları dâhi kabul ediyor. İncognito'yu çok genç bir yaşında yayınladı. Henüz incelemeye vaktim olmadı ama nöroloji üzerine belgeselleri de var, sunuculuk yapıyor. Okumaya zamanı olmayanlar izleyebilir. Hani iş kazalarında 1800'lü yıllardan örnekler verilir ya, belgesel meraklıları 1848'de korkunç bir kazada kafası yaralanan Phineas Gage'in hikayesini bilir. Eagleman bu kazanın nörolojik sonuçlarını tekrar değerlendiriyor. Bu iş kazası hakkında hakemli yayınlarda her yıl 1000'e yakın makale yayınlandığını biliyor muydunuz? İncognito'nun çevirmeni nörolojiyi nörobilim yapmış. Türk dil Kurumu sinir bilimi terimini öneriyor. Nörobilim, nöroloji ile sinir bilimi arasında arafta kalmış görünüyor. Ben sinir bilimi tercih ederim.

Georges Ifrah, Uzak Doğu'dan Maya Ülkesine Bir, İki, Üç... (Rakamların Evrensel Tarihi 3)
Değerlendirmeyi seriyi tamamladıktan sonra yapacağım. Bu arada Matematikçi Ifrah'ın eserini bir mali yönden külfetli olacağı gerekçesiyle TÜBİTAK dokuz parçaya ayırarak yayınlamıştı. Fakat Alfa Yayınları kitabı Fransa'da olduğu iki cilt halinde yayınladı. TÜBİTAK kar amacı gütmeyen kamu kuruluşu, Alfa özel sektör işletmesi. Enteresan.

Cengiz Dağcı, Korkunç Yıllar
"Çimliğin orta yerindeki elma ağacı uykuda hâlâ. Geçen yıl az mahsul verdi. Ama bu yıl umutsuz değilim. İnsanın umutlu olması ne güzel!.. Türkçe isimlerini bilmediğim iki çiçek ektim üç yıl öncesi karşıki çitin dibine. Çiçekçinin verdiği malûmata göre Türk çiçekleriymiş; Türkiye'den getiriliyormuş. Yerden yarım metre kadar yüksek, eğreltileri hatırlatan koyu yeşil yaprakları arasındaki dalların ucunda zurna biçiminde çiçekleri pembemsi kızıl. Bahçemin en güzel bir yerine ektim. Geçen yılın yazı ilk kez çiçeklendiler. Çiçeğin ismini öğrenirim diye tanıdıklara sordum soruşturdum; bilen bir kimse çıkmadı. Nihayet kütüphanede çiçek kitapları arasında latince ismini buldum: incarvillea delavayi burada Gloxinia denen çiçeğin benzeri. Ama ismi önemsiz. Çiçekler Türk çiçeği; bu yetiyor bana. Yaz boyu her akşam suladım, üzerlerine eğilerek okşadım; okşarken, akrabayız, kardeşiz diye fısıldadım bile çiçeklere." Bu satırlar Kırım Türkü Cengiz Dağcı'nın Yansılar kitabının  (Ötüken Neşriyat, 2012) ilk bölümünde geçiyor. Cengiz Dağcı için Türkiye'ye hiç gelmediği halde Türkiye Türkçesi ile yazmıştır deniyor. Doğrusu, Türkiye'ye hiç gelemediği halde olacak. Dağcı Türkiye vatandaşlığına kabul edilmemişti. Türkiye'de bir yakınının bulunup bulunmadığı sorusuna verdiği "Türkiye'de herkes benim yakınım!" cevabı kabul edilmemişti çünkü. Londra'da yaşamak zorunda kalmıştı. Korkunç Yıllar yazarın ilk yazarlık döneminin kitabı olmasının yanı sıra en büyük kitabı. Korkunç hüzünlü bir üslupla yazılmış. Okurken ürpereceksiniz. Beş puan.

Cengiz Dağcı, Yurdunu Kaybeden Adam
Acı macera kaldığı yerden devam ediyor. Korkunç Yıllar'dan sonra Sadık Turan'ın Hatıraları dizisinin ikinci kitabı. Aslında tek kitap olarak yazılmış. Burak Cem Arlıel, 2014'te iki kitabın filmini çekti.  Kitabı Korkunç Yıllar'la beraber aldım. Ama nedense Yurdunu Kaybeden Adam'ı daha önce okudum. Eserlerde kurgusal zamanda geçen olaylara bol yer verildiği için bence hangisinin önce okunduğu fark etmiyor. Her iki kitabı da okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Dağcı, 2011'de aramızdan ayrıldı. Yurdunu Kaybeden Adam'ı kaybettik. O, Cengiz Hanlara, Cengiz Aytmatovlara komşu oldu. Kendisi de bir Kırımlı olan Ahmet Davutoğlu'nun girişimleriyle 69 yıl gidemediği Kırım'daki köyünde, etrafı üzüm bağları ile kuşatılmış bir mezarlıkta toprağa verildi. Ruhun şad, mekanın uçmak olsun Cengiz Dağcı. Beş puan verdim.       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder